İşin içine tat-tuz, lezzet girince, insanlar rahatlıyor, gevşiyor, yüzlerine tebessüm yayılıyor, gerginlikler anında sona ererken, gülümsemelerle karşılaşıyorsunuz.
Şöyle bir etli ekmek olsa da yesek diyenler oluyor.
Ben olsam tandır kebap için falan yere giderdim, yeminle orası bir başka diye bir başkası söze karışıyor.
Kelle-paça içmeye de filanca yere gideceksin abi diyenleri dinlemeyen yok!
Şehrin tadı tuzu, insanların tadı tuzunun yerinde olmasıyla doğru orantılı!
İnsanların yüzü gülüyorsa, şehrin de yüzü gülüyor.
İnsanlar karamsarsa, şehri karamsarlık bulutları kaplıyor bir anda.
Bir bakmışsınız, durup dururken, aniden, kimi neşesinden, kimi kederinden, kimi efkârından, kimi laf olsun torba dolsun babından, şöyle bir soru soruyor;
Şehrin tadı tuzu yerinde mi?
Hoppala! Nereden çıktı bu soru diyenlerinizde olabilir! Olur amma, inanın kimse de bu türden soruları cevapsız bırakmak istemez!
İşte o yüzden, bu tür sorulara çok çeşitli, manalı ve manidar cevaplar alabilirsiniz.
Kimi, yüzeyden,
Kimi, oldukça sığ,
Kimi birilerine atıfta bulunarak,
Kimi, kaleden kaleye şahin uçurdum türküsüyle karışık,
Kimi bir taş attım havaya diye mırıldanarak,
Kimi, Hoca Nasreddin misali, fincancı katırlarını ürkütmezsen yolun-bahtın açık olsun diyerek,
Kimi, hava serin, bu mevzular fazla derin diye düşünceli bir şekilde,
Kimi, dağdan, tepeden giderek,
Kimi, ovadan, bayırdan aşırarak,
Kimi, kendince bardakları taşırarak,
Tat-tuz meselesine kendine bir bakış açısı getirir!
İşler yolundaysa ne alâ!
Değilse yüzler asık, isyan bayrakları açılmış, öfke bulutları ortalığı kaplamış, hava patladı patlayacak!
ŞEHRİN YÜZÜNÜ GÜLDÜREN HAMLELER, ŞEHRİN KEYFİNİ GETİRİR!
Şehir doğruldukça, adımlar atmaya başladıkça, neden artık koşmayayım dedikçe, şehrin tadı da, tuzu da yerine gelir.
Şehrin yüzünü güldüren, şehre heyecan ve coşku veren hamleler, şehrin keyfini yerine getirir.
Şehir hepimizin değil mi?
Bu şehre benim şehrim derseniz,
Bizim diyenlerin,
Hepimizin diyenlerin kalplerini kırarsınız!
Kaş yaparken göz çıkarılmış olur.
Hele birde sen-ben, sizden-bizden ısrarında iseniz, yandı gülüm keten helva!
Şehrin tadı-tuzu yerinde olacaksa,
Bir olacağız, beraber olacağız,
El ele vereceğiz,
Birbirimize karşı ön yargılı davranmayacağız!
Mesela, şehir için söyleyecek sözü olanları mutlaka dinleyeceğiz!
Kimbilir yine ne söyleyecek, ne anlatacak diye ötelemeyeceğiz,
Bugün git-yarın gel misali,
Olayı soğutan, gündemden düşüren uzak tarihli randevular vermeyeceğiz!
Değilse, şehrin tadı da, tuzu da yerinde dersiniz,
Dersinizde söylediklerinize kendinizde inanmazsınız!
Şehrimiz hoşgörü şehri diyoruz!
Lakin, hoşgörü bizde hak getire demesin insanlar!
Hoşgörü değil mi, bir sözümüz yeter, meseleler hallolur gider diyenler,
Ne dün, ne bugün bir arpa boyu yol gidemediler.
“ SEVELİM, SEVİLELİM DÜNYA KİMSEYE KALMAZ”
Anadolu’nun bağrından çıkan Yunus Emre, “ Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz” diye yüzyıllar öncesinden bugünleri görmüş bir gönül eri.
Fani dünyaya, üç günlük ömrümüze,
Elimizden hiç gitmeyecek sandığımız saltanatlarımıza,
Gücümüze, kudretimize,
Makam ve mevkiimize neden bu kadar güveniriz bilen var mı?
“Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi/ Mal da yalan, mülkte yalan / Var biraz da sen oyalan” diyen Yunus’a neden kulak vermeyiz de, iş işten geçince, “eyvah” diye pişmanlıklar geçiririz!
İnsanı sevmek, insanı yaşatmak, insanları dinlemek, düşene el uzatmak, düştüğü yerden kaldırmak,
Kırık kalpleri teselli etmek, yeniden kazanmak şehrin tadını-tuzunu yerini getirir!
Şehirler yapılan iyiliği de, kötülüğü de,
İçten pazarlıklı olanları da,
Kendini açıkgöz sananları da,
Bu şehirde benden başkasının hükmü geçmez diyenleri de bilir.
Günü, vakti, saati geldiğinde öylelerinin foyasını da, boyasını da ortaya döker!
ŞEHİR, KAZANDIM DİYENLERİ TEPETAKLAK GETİRİR!
Bu şehir Selçuklunun Başkenti, Diyar-ı Mevlana, Belde-i Muhayyere, Selçuklunun ve Karaman beyliğinin taht merkezi, aynı zamanda Şehzadeler şehri, Karaman Eyaletinin de merkezi.
Bu şehir kadim şehir!
Enbiyalar ve Evliyalar şehri.
Sultanlar şehri…
Gözünden hiçbir şey kaçmaz.
Ardından yürünecekleri de bilir!
Şehrin hayrına, yaşayanların hayrına çalışanları da…
Unutmayın kadim şehirlerin ruhu vardır diyenlerle, ne ruhu o öyle nane ruhu mu,
diye dalga geçenler, hafife alanlar,
Onlara tepeden bakanlar zaman içerisinde gözden düştüler,
Şehir onları bir türlü kanatlandırıp uçurmadı.
İstedikleri dallara kondurmadı!
Onlar ise uçuyoruz sandılar,
Çakıldıklarında dahi, neden çakıldıklarını anlayamadılar!
Tarih bunun için var!
Tarih ardından yürüneceklerin destanını yazar.
Oyun bozanları, kendi ikbali için her şeyi göze alanları,
Kazandım dedikleri o zafer anında, tepetaklak getirir.
Bizim en büyük eksiğimiz Tarih okumamak!
Şehir, günü yani zevahiri kurtaranları da,
Gününü gün edenleri de,
Üç gün beylik beyliktir diyenleri de iyi bilir.
Şehrin tadı tuzunu kendilerinin tadı tuzu ile bir tutanları daha iyi bilir!