Türk siyaset tarihinde üç beyaz olarak bilinen un, kaput bezi ve şekerin önemli bir yeri vardır. 1950 ye kadar bulunamayan bu üç beyaz yıllardır siyaset hayatımıza konu olmuştur. 1950 de halkın iktidar olması ile bu üç beyaz bolluğa düştü de tartışmalar bitmiş oldu. Ancak şeker ve özelleşmeler üzerinde tartışmalar yine gündem almakta. Özelleşen şeker fabrikaları bugün başarıyla çalışıyor, çiftçisine ve ülkesine hizmet ediyor olsa da tartışmalar bitmiş değil.
Konuyu daha iyi anlamak üzere biraz geçmişe gidelim. Pancarı ve ondan elde edilen şekeri Türk çiftçisi 1926 yılında tanıdı ve bu yılda kendi kurduğu 2 fabrikayla şeker üretti. Devlet eliyle 1933 ve 1934 de 2 fabrika daha yapıldı. 1950 ye kadar hiç bir fabrika kurulmadı ve şeker ithalatı devam etti. 1950 de halkın iktidarı ile temeli atılan 13 fabrikanın (5’ini çiftçi-devlet işbirliği ile) 11’i 1960 da 2 si sonrasında üretime başladı ve Türk tarihinde ilk defa kendi şeker ihtiyacımız karşılanır duruma geldi.
Sonraları da fabrika tesisleri devam etti ve böylece zaman zaman ithalatımız da oldu, ihracatımız da. Üretimimiz son yıllarda 2.7 milyon tona ulaştı ve bu haliyle ihtiyacımızı kendimiz karşılamaktayız. Kişi başına tüketimimizin 30 kg kadar olup ülkemde şeker ihtiyacının % 60’ı özel fabrikalar tarafından üretilmektedir, hatta atıl fabrikalar çalışır duruma gelmiştir. Bugünlerde neden şeker ithal edilmeye başlandı ya geçmeden önce şeker pancarı üretimi ve şeker maliyetleri üzerinde biraz duralım.
Şeker pancarı sulanan ya da yıllık yağışı en az 1000 mm olan yerlerde yetiştirilmek zorunda. Aksi durumda ekonomik üretim olmaz. Öte yandan, pancar şekerinin aynısını veren bir bitki de daha çok yağışı ve sıcaklığı bol, tropik bölgelerde yetiştirilen şeker kamışıdır. Kamıştan elde edilen şekerin ton maliyeti pancar şekerine göre daha düşüktür, bu bakımdan da pancar şekeri kamış şekeri ile rekabet edemez. Ülkemizde pancar şekerinin maliyeti bugünkü hali ile tonu 600 doları geçmekte, kamış şekerinin ton başına maliyeti bunun yarısı kadar olmaktadır. Örnek:
Bir ton şeker elde etmek için yaklaşık 7 ton pancar kullanılır. Buna göre 7 ton pancar maliyeti yanında işçilik, işletme, taşıma da eklendiğinde 1 ton şeker maliyeti 4 bin TL ye yani 600 doları geçer. Burası için bu para ülkemde kalıyor diyebiliriz, ancak işin diğer tarafında yüksek maliyette şekeri kullanan ve dünyaya bisküvi, çikolata, akide, lokum gibi ürünler satan şekerleme fabrikaları var. Şekerlemesini 700 dolara satın aldığı yerli şekerle üreten bir Türk sanayicisi, 400 dolarlık kamış şekeri ile üreten rakipleriyle nasıl rekabet eder. Bir zamanlar buna çözüm aranmış, Dâhilde İşleme Rejimi ile yerli şekerimizi dünya Şeker Borsası fiyatından verilmiş, bu seferde kaçakçılık olmuş. Sanayicinin ayakta kalması için tek çare ucuz hammaddeye ulaşmaktır. Bunun için ya içeriden imkânlar zorlanarak, ya da dünyanın kullandığı ucuz hammadde kullanarak üretim yapılacaktır. Yapılan da budur, şekerleme sanayicilerinin üretime devam edebilmesi için dünyadan daha ucuza şeker ithal edilmek zorundadır.
İşin diğer tarafında ucuz kaynak olduğu için GDO ile özdeşleştirilen mısırdan elde edilen NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker) olayı da vardır. NBŞ kullanan sanayiciler kotalar düşürüldü için bu alanda da ucuz kaynağa ulaşamıyor. NBŞ kotaları düşürüldü de ne oldu, yerli üretim yeterli olmadığı için sanayici de dışarıdan NBŞ veya kristal şeker ithal etmeye devam etmektedir. Ekonomide başka yol varsa bizde bilelim.
Pamukta da, buğdayda da aynısını yapılıyor. Yerli pamuk üretimi yetmediği için dışarıdan tekstilci için (temsili olarak söylüyorum) dışarıdan tonu 1000 dolara pamuk, 300 dolara buğday ithal ediliyor. Bu pamuktan üretilen tekstili dışarıya 10 katına, un da 1.5 katına satılıyor. Burada yeterince pamuk ve buğday da üretilir denirse bu doğru değildir. Bunları üretmek için aynı alanda diğer üretilen diğer münavebe (mısır, yonca, ayçiçeği) bitkilerinden vazgeçmek gerekir ki bu da mümkün değildir.
Ülkeler her türlü hammadde ihtiyacının tamamını kendisi üretmiyor. Duruma göre alıyor, satıyor da. Bunun için yönetimler suçlanıp, özelleşme karşıtlığı yapılacağına, özel mülkiyette olan ve tarımda kullanılmayan arazileri üretime açmanın ve çiftçiyi daha ucuz üretime yönlendirmenin yollarının aranması daha doğru olacaktır. Gelişmiş ülkelerde toprak ve su milletin ortak malıdır, keyfiyet yoktur.
Saygı ve muhabbetle, kalın sağlıcakla.