Son günlerde pancar ve mısır şekeri halkın ve basının olduğu kadar sosyal medyanın da yoğunlukla gündeminde. Buna sebep olan olay Şeker Kurumu’nun kapatılmasıdır. Gündemim bu yoğunluğu alabildiğine bilgi kirliliği kadar, yanlış yönlendirmelerle de devam ediyor. Konuyu birkaç yazımda işledim ve çok da tepkileri aldım ama doğrusunu yazmaya devam edeceğim.
Şeker Kurumu, 2001 yılında Derviş Yasaları çerçevesinde çıkarılan yasalardan biri ile kuruldu. O zaman ekonomik gerekçelere bağlı olarak çıkarılan yasanın doğruluğu veya yanlışlığını tartışacak değilim ancak kanaatimce o zamanda da bu yasaya pek de ihtiyaç yoktu, şimdi de yok. Zira Şeker Yasası’nın üstlendiği görevi şeker pancarı tarımı ve sakkaroz şekeri dağıtımı organize eden TÜRKŞEKER (Türkiye Şeker Fabrikaları) tarafından zaten başarı ile yapılıyordu.
Ancak Şeker Yasası Türkiye tarımına ve şeker sektörüne bir şey kazandırdı ki, son yıllarda tartışılan esas konu da bunun üzerinde yani Nişasta Bazlı Şeker üzerinde yoğunlaştı. Bunun yanında kötü bir şey daha uygulamaya geçirildi. Anasol-M hükümetinde yer alan bir siyasi kanada mensup olduğunu söyleyen bazı gruplar, çoğunluk hissesi çiftçiye ait olan ve seçimle gelen yönetime baskı ile beş özel fabrikadan güzide ikisini (Konya ve Kayseri Şekeri) ele geçirdi. Bu olay Şeker Yasası çıkarılmadan önce yapıldı ancak yasa sonrası alınan kararlarla özel fabrikalar da devlet fabrikaları gibi inanılmaz paralar kazanmaya başladı. Bu kazanç “aç gözlüleri ve kota yolsuzlarını” devreye soktu. Bu 5 özel fabrikadan ikisi özel şirketlere satıldı, kalan üçünden ikisi soyuldu son birisi ise ayakta duruyor, görünüyor.
Şeker Yasası’nın çıkarılması zaten tuhaftı. Alelacele alınan kararlarla gereksiz bir yapılanma ile şeker pancarı üretiminde kotalar getirildi ve bu kotalar siyaset sahnesinde ve pancar tarımında çok tartışıldı. Yasasının 1. Maddesi yasanın amacını; “yurt içi talebin yurt içi üretimle karşılanmasına ve gerektiğinde ihracata yönelik olarak Türkiye’de şeker rejimini, şeker üretimindeki usul ve esaslar ile fiyatlandırma, pazarlama şart ve yöntemlerini düzenlemektir” olarak açıklıyordu.
3. madde de ise, “Şeker üretimi ve arzında istikrarı sağlamak amacıyla pazarlanacak şeker miktarı, sakaroz kökenli ve diğer şekerler için ayrı ayrı olmak üzere şeker türlerine göre gerektiğinde dönemsel kotalarla belirlenir. NBŞ için belirlenecek toplam A kotası, ülke toplam A kotasının % 10’unu geçemez. Bakanlar Kurulu bu oranı Bakanlığın görüşünü alarak % 50’sine kadar artırmaya, % 50’sine kadar eksiltmeye yetkilidir” diyordu. Bu maddede diğer şekerler ve nişasta kökenli şekerler ilk defa zikrediliyordu. İfade ettiğim gibi Şeker Yasası öncesi Türkşeker 1. maddedeki işlerin tamamını yürütüyordu. Böylece yasa NBŞ’yi güncelleştirmek üzere sadece 3. madde için çıkarıldı diyebiliriz.
Mevcut duruma göre Şeker Kurumunun kaldırılmasının çok da bir anlamı yok. Kurum olmadan da pancar tarımı organizasyonu ve NBŞ kotası ilgili bakanlıkça rahatlıkla yürütülür. İleriki günlerde tüm Devlet fabrikalarının da özelleştirilmesi durumunda bu kuruma hiç de ihtiyaç kalmayacaktı. Yani Kurum olmadan da tüm bu işler yürütülür.
Kurumun kaldırılması sonucu günümüzde esas tartışılan NBŞ kotasının artırılarak pancar üretiminin azaltılacağıdır ki bu doğru değildir. Zira Şeker Yasası kaldırılmadı, sadece kurumun faaliyetleri sona erdirildi. Böylece tüm görevler Tarım Bakanlığınca yürütülecek ve esas itibariyle de hak yerini umarım bulacaktır.
Kurumun kapatılması ile yapılması gereken esas konu pancar tarımında “kişisel kotaların kaldırılarak, serbest ekime” geçilmesi olmalıdır. Böylece özellikle özel fabrikalarda adam kayırmalarla önceden kota almış ancak pancar ekmeden üreticinin hakkını gasp edenlerin önüne geçilecektir.