Üniversitemizde rektörlük seçimi için aldığım tavrın bana gelen tepkilerden doğru olduğunu anlıyorum. “Rektörler Atanmalıdır” başlıklı ilkyazımda karşı çıkan, karşı çıkarken de sert dil kullandığımı belirten okuyucularım birkaç yazımdan sonra beni anlamaya başladılar. Tabii ki hala itiraz edenler de yok değil.
Bu yazımda yazılarıma yapılan tepkileri sizinle paylaşmak; bunu yaparken de onların görüşlerine değer verdiğimi göstermek, karşı çıkış tezini ve ne kadar tutarlı olduğunu mantığı sizinle paylaşmak istedim. Ayrıca bazı okuyucularım karşı çıkanları okumadıkları için ileri sürdüğüm görüş ve tezlerin detayını soruyorlar. Buna göre de yazılarıma itiraz ve destek verenlerin bazılarını özetleyerek cevaplıyorum.
Ali Arslan: “Hocam kaleminize sağlık. İnsanlar mutlaka her iki cepheden de bakıp yorum yapabiliyor. Yalnız internete "paralel yapı üniversite" diye yazılınca Selçuk hakkında vahim bilgiler var, Rektör olacak bu iki kıymetli insan bunları biliyor mu”; diyor.
Cevap: İddia ettiğiniz bilgilerle ilgili elinizde dosyalar var ise yeni gelen Rektör ile paylaşabilirsiniz.
Görkem; “Tahir hocayı Başbakanın istediğini beyni çalışan hiçbir öğretim üyesi inanmıyor. Siz de bu iddianızı Kerim Özkul’a dayandırıyorsunuz. Bu yazdıklarınız Başbakanın yıpratır. Ayrıca Tahir hoca böyle bir durum olsa bile bunu gezdiği öğretim üyelerine dillendirmez” derken Tahir Hoca ile ilgili görüşünü açıklıyor, devamında da “Bizi tanıyan, öğretim üyelerine komutan gibi bakmayan, aşağılamayan, hakaret etmeyen bir rektör istiyoruz” diyor. Devamında da “Siz de akademisyenseniz, bizi anlamanız gerekir. Bizler ne kadar oy verirsek verelim Tahir atanacağını YÖK te onu istediği için böyle söylüyor. Biz bu anlayışla üniversitenin anlamını 100 lerce yıl geçse anlayamayacağımız. Yazıklar olsun bizleri, fikrimizi değersiz görenlere” diyerek bağlıyor.
Cevap: Duygularınızın bazılarını paylaşıyorum. Keşke bunları 28 Şubat döneminde de topluca ve açıkça dillendirseydiniz. Hocalar ne zaman bağımsız oldu ki Ülkemde. Son 10 yıla gelene kadar Devlet hocalarla, hocalar kendileri ile uğraşmaktan vazgeçmedi ve istihbarat elemanı olarak kullanan yöneticilere karşı çıkılmadı. Şimdi kime ne baskı var diyorum. Üniversitemiz için önemli bir fırsat doğdu ve Başbakan seçime müdahale etmiyor, aksine uyumlu çalışacağı biri ile çalışmak istiyor. Bunu isterken de geçmişte Selçuk’ta eskiye dönülsün istemiyor, hepsi bu. Bize düşen ise çalışmak, daha çok çalışmaktır diyorum.
Murat Tekin “Saçma sapan bir yazı, işiniz gücünüz yok mu, gidin aspirle ilgilenin daha iyi olur” diyor.
Cevap: Kim olduğunuzu keşke bilsem, yüzyüze görüşüp samimiyetle tartışsam. Bazılarının kendilerini “bidon kafalı” gördüm diye eleştirenlere sizin bu notunuzun yeterli olacağını düşünüyorum. Ayrıca aspir ile ilgili bir yazımı da yazacağım, çalışmaların detayını ve önemini talebiniz üzerine ortaya koyacağım.
H Mustafa Özdemir; Akademisyenlerin hassasiyeti konusunda aldığınız tavrı takdirle karşılıyorum. Bu yazınız da üslubunuzu biraz yumuşatmışsınız teşekkür ederiz. Üniversite yönetiminin nasıl olacağını artık sorgulamak gerekir. Dünyada ilk 500 üniversiteye son sıralardan 1 tane girmesi bu konuda başarısızlığın kanıtı. G20 için duyduğumuz gururu (ilk 20 ülke içinde söz sahibi) üniversitelerimizde de görmek gerekir. Bir takım yanlışlıklardaki ısrarımız bizim ekonomik ve siyasi başarımızla ters orantılı. İşe yöneticilerimizin liyakati ile başlayabilir, mesela TÜBİTAK ödülü, uluslararası başarısı olan ve projeleri olan, siyasilerin işaret ettiği değil de bilimin öne çıkardığı ile başlasak daha iyi olmaz mı? Sizlerin de yardımıyla.
Cevap: Doğru ama bilim ile yöneticilik farklı şeyler olsa da her ikisinin bir arada olması daha iyidir.
Mehmet Hoca; Hocam tespit ve kanaatlerinizin bazılarına katılmak ile birlikte tümüne saygı duyuyorum. Hala kaleminize "Hubris kibir" hâkim. Hubris kibir bu dünyada Waterloo ile sonlanır. Ahireti en az benim kadar siz de bilirsiniz.
Cevap: Takdir ve ikazınıza teşekkür ederim. Hubris kibir: kibir sendromu veya tanrısal ego olarak bilinir. Bu ciddi bir ithamdır, arada hak ve helallik oluşur, siz de dikkat ediniz.
Tosuncuk Maduru; “1990-2002 arası üniversite kantinlerinde dekanların da desteklediği kantin masaları vardı. Gelen geçeni fişler tipini beğenmediklerini döverlerdi, sınıflara girip propaganda yaparlardı. Buna izin veren yöneticiler yargılanmalı” diyor.
Cevap: Haklısınız ve bunlar Süleyman Hoca zamanında kaldırıldı. Ancak o çocuklar bizim, yönlendirenler de içimizden birileri idi. Benim de itirazım buna, milliyetçilik te, Müslümanlık ta çok çalışmayı emreder, gelin bunu barış ortamında, başbakan desteği ile yapalım diyorum.
Görüş ve suallerin bazılarında art niyet de olabilir ama ben cevaplarımı art niyetsiz görerek verdim.
Bu kadar yeter sanırım. Olayı daha fazla dramatize etmeden, herkes kendi aklı, mantığı ve vicdanını kullanarak seçimini yapsın, kısır çekişmeden öteye geçerek geleceğe açık yürekle bakalım.