SELÇUKLUNUN VATAN ŞAİRİ!

Erol Sunat

Moğol istilasına karşı ilk direnişi başlatan Selçuklu Emiri Hatiroğlu Şerafettin Mesud’un tarih kitapları dışında, yapmış olduğu mücadeleyi kaleme alan bir kişi daha vardı.

O isim, asıl adı Ebubekir bin Zeki el Konevî , lakabı Sadrettin Sadri olan ve Sadri Mütetabbip olarak bilinen Konyalının Sadır Sultan diye bildiği zamanının Tabiplerindendi.

Tabip Ebubekir, o devri anlatan 32 beyitlik mersiyesinin 24, 25 ve 26. Beyitleri Hatiroğlu Şerefettine ayırmış ve onu o beyitlerle anmış.

Diyor ki;

Nerede O Hatiroğlu Şerefüddin ki, rifatta ferkadan yıldızının üstüne çıkmış ve hatta geçmişti bile…

Ve o kahraman Emir şöyle anlatılmış o beyitlerde;

Şerefeddin Hatiroğlu şimal yıldızlarının (ferkadan) üstünde tutularak övülmüş;

Büyük bir emir olduğu hatta Anadolu topraklarında sadece beylerbeyi değil,

Zamanın hakimi, padişahı olduğu belirtilmiş. O’nun öldürülmesinden dolayı duyulan üzüntü vurgulanmış.

Sadrı Konevi;

Selçuklunun, Anadolu Türklüğünün, bu gayeyi temsil eden başkent Konya’nın ateşli bir kalbi, ateşleyen bir kalbi, memleketini ölümüne seven sevdalı bir evladıydı.

Osmanlı döneminin Vatan şairi Namık Kemal’i hatırlayanlar, Selçuklu Vatan şairliği payesini de Sadr-ı Konevi’ye çekinmeden verebilirler.

Moğolların Anadolu’yu işgali karşısında duyduğu acı ve ıstırabı anlatan mersiyesi o devre teselli olmuş, dayanma ve mücadele etme azmi vermişti.

Gerek Edebiyat dünyasının, gerekse de Tıp dünyasının hiç bilmediği tanımadığı bir Sadr-ı Konevi’den bahsediyorum.    

Merhum İ. Hakkı Konyalı, Sadr-ı Koneviyle bir büyük Vatan ve Millet Şairi kazanacağız derken, yıllar önce bu konunun önemine dikkat çekmişti.

 

KAHRAMANLARIN DESTANLARINI MUTLAKA BİR YAZAN ÇIKAR!

Anadolu toprakları, uğruna mücadele eden kahramanlarını hatırlatma konusunda biz vefasızlardan binlerce kez daha vefalıdır.

Onların mücadelelerini, yiğitliklerini, cesaretlerini, az da olsa vefalı evlatlarıyla, bugüne kadar taşıdı.

Destan üzerine destan yazan bir milletin,

İstiklali için ölümü göze alan evlatlarının azimleri, gayretleri, gözünü budaktan sakınmayışları, kaydedildi, yazıldı ve o günlerden bugüne aktarılarak ulaştı.

Anadolu geleneğinde, var olan birçoğu isimsiz destan yazıcılar ve onların yazdıklarını anlatan destancılar, o devirleri bugünlere taşıma şerefine eriştiler.

Ebubekir Tabip yani Konyalının Sadır Sultan olarak bildiği o isim, yazmış olduğu mersiyede,

O zamanın ve o dönemin insanlarının duygularını yansıtmasaydı ve paylaşmasaydı, 

Belki de, bu kahraman Selçuklu Emirinin direnişine farklı bir pencereden bakamayacaktık.

Tarih,  kahramanları da,  kahramanların destanlarını yazanları da unutmaz, unutturmaz da.

Bir şekilde her şey yüzyıllar sonra açığa çıkar!

Hırslar, hıyanetler, cesaretler birer birer dökülür ortaya…

Selçukluda hırsının önüne geçemeyen iki Emir vardır. Sadettin Köpek ve Muineddin Süleyman Pervane…Her ikisi de, Selçukluyu kendi kontrolleri altına alabilmek için, akla gelebilecek her türlü entrikanın bizzat hazırlayıcıları olsalar da, yürüdükleri o yolda kellelerini kaybetmişlerdi.

 

MOĞOLLAR TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ, GÖVDE ÜZERİNDE BAŞ BIRAKMADILAR! 

Moğollar, Kösedağ savaşı sonrasında, Türkiye Selçuklu Devleti üzerine çöreklenmiş, Selçuklu Hanedanın kimyasını bozmuş, hırslı Selçuklu Emirleriyle iş birliği yaparak, Anadolu’yu kan, vahşet ve ölümle yüzü yüze getirerek, yüzbinlerce masum insanı katletmişlerdi.

Moğolların bu zulmüne karşı ilk direniş Selçuklu Beyberbeyi ve Niğde Emiri Hatiroğlu Şerafettin Mesud’un direnişidir.

Selçuklular işgalci Moğollar’ı Anadolu’dan kovarak, hürriyetlerine kavuşmak istiyorlardı.   Hatiroğlu Şerefeddin fırsatını bularak ayaklandı. Ayaklanma sonucunda yakalandı ve feci bir şekilde öldürüldü.

Onun ölümü, insanları çok üzdü.

Tarihinin hiçbir devrinde Türk Milleti istilaları, hürriyetine müdahaleleri ve esareti kabul edememiştir. Moğollara kaşı mücadele eden Selçuklu Emiri Hatiroğlu Şerafeddin o devrin İstiklal mücadelesinin kahramanı ve umudu idi.               

 

HATİROĞLU ŞERAFETTİN; İLK DİRENİŞ, İLK İSYAN!

Selçuklunun Beylerbeyi ve Niğde Emiri olan Hatiroğlu Şerafettin Mesud, Moğol istilasının en berbat günlerinde,

Bir çok Vezir ve Emir’in Moğollara temenna ettiği o işgal günlerinde,

Moğol zulmüne başkaldırmış,

İsyan etmiş,

Hürriyet mücadelesini  ateşlemiş kahramanlardan biridir.

Bütün bunlara rağmen, Hatiroğlu Şerafettin yalnız kalmış, yalnız bırakılmış,

Moğollarla iş birliği yapan Emir ve Vezir arkadaşlarının tuzağına düşmüş ve Moğollar tarafından şehit edilmiştir.

İnsanların korkudan dizlerinin tir-tir titrediği o yıllarda,

Onun cesareti efsanevi bir özellik gösterir.

Moğollar, benzer bir isyan daha olmasın diye,

Hatiroğlunu şehit etmekle kalmamışlar, kollarını, ayaklarını ve başını, değişik şehirlerin burçlarında sallandırarak, bir daha böyle bir isyan edilmesinin önüne geçmeye çalışmışlardı.

Hatiroğlu Şerafettin’in Moğollara saldığı korku öyle bir korkuydu ki, Türk Milleti, fırsatını bulduğu her durumda, Moğollara isyan etti.

Ta ki, Moğol etkisi, Moğol gücü, Moğol vahşeti sona erinceye kadar!

 

HATİROĞLU ŞERAFETTİN UNUTULMADI!

Anadolu’da Moğollara karşı ilk büyük başkaldırıyı başlatan. Selçukluların Anadolu Beylerbeyi ve Niğde Emiri Hatiroğlu Şerefeddin Mesud  1276 yılında Kayseri Pınarbaşı’nda isyana başladı.

Hatiroğlu ayrıca Mısır’daki güçlü Memlüklü Devleti’nin Türk asıllı hükümdarı Rükneddin Baybars’ı da ordusuyla Moğollara karşı Anadolu’ya gelmeye çağırdı.

Ancak Hatiroğlu Şerefeddin, üzerine gönderilen ve Selçuklu Emiri Pervane Muineddin tarafından da desteklenen Moğol kuvvetleri tarafından 1276 Temmuz’unda  Karahisar-ı Yavaş denen yerde Moğol Noyanları Kongurtay, Toku ve Tudavun tarafından kıstırılmış, fakat kaçmayı başarmıştı. Bir süre sonra Lulva kalesine sığınan Hatiroğlu kale sahibi tarafından Moğollara teslim edilmiş ardından da yargılanarak idam edilmişti.

İbn Bibi’nin aktardığı bilgiye göre Şerefeddin Mesud’un elleri, ayakları ve tüm azaları parça parça edilerek ibret olması için Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderilmişti.

Onu Moğol’a teslim edenler unutuldu.

Moğolla işbirliği yapanlar, işbirliği yaptıkları için, yüksek makamlara getirilenler unutuldu!

Lakin, ne Hatiroğlu Şerafettin unutuldu, ne de onu anlatarak bugünlere ulaştıranlar!

 

İSİMLERİNİ YAŞATMAK KONYA’YA DÜŞMEZ Mİ?

Devrinin tabibi ve şairi olan Sadr-ı Konevi, Sedirler semtinde, Yanık Caminin kıblesindeki mezarlık içerisinde yatıyor.  Kerpiçten yapılmış eski türbesinde, türbedar odalarına varıncaya kadar her türlü müştemilatın var olduğunu, sandukaların yıkıldığını, bina üzerinin eskiden kubbe ile örtülü olduğunu rahmetli İ. Hakkı Konyalı ve rahmet Hasan Özönder Bey’in tespitlerinden biliyoruz.

Adını yaşatacak, onu anacak, mahzun ve garip bir türbeden başka elimizde hiçbir şey yok.     

Hem Hatiroğlu Şerefettin Mesud’un hemde “Selçuklunun Vatan Şairi” Sadr-ı Konevinin isimlerinin yaşatılması Selçuklu Payitahtı Konya’ya düşer diye düşünüyorum.

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.