Hepimizin var olduğumuzu göstermek için nasıl takla attığını görebiliyorum artık.
Allah bize varlık verdi ve biz büyük haz duyduk ancak bu yetmedi. Bu kez gözümüzü onun yerine diktik. İnsan bir vadi dolusu altın elde ediyor yine de ikincisini istiyor. Özellikle de unutulmaya ve yok sayılmaya tahammülü yok. Bu yüzden sosyal medya bize büyük bir kapı açtı. Eskiden ben de varım, buradayım demek için göstermemiz gereken çaba birden azaldı, birkaç parmak darbesiyle tüm dünyaya kendimizi gösterebiliyoruz. Çok kolay.
Gösterme kısmı tamam. Bu kez ikinci sorun ortaya çıktı. Kendimizin neyini göstereceğiz? Üçüncü sorunsa gösterdiğimiz şeyler ne kadar onaylanacak? Aynalanmamıza ve var olduğumuzu hissetmeye yetecek mi? Bu olmaza bu sefer de sosyal alınganlıklar ortaya çıkacak ve ya küsüp kenara çekileceğiz ya da gösterim şiddete yönelecek. Bir diğer sorunsa gördüğümüz gerçek mi?
Birinci varoluş hatırlamadığımız bir dönemde gerçekleşti. Anne karnından yaşadığımız dünyaya adım atışımızsa ikinci varoluş. Bu ikinci oyunumuzun ilk gösterisini anneye yaptık. İlk seyircimiz ve ilk aynamız anne. Sergilediğimiz performansı beğenip alkışladıysa bu diğer gösterimler için bize motivasyon sağladı. Artık her yerde sergileyebilirdik oyunumuzu ve yeterince alkış alacağımızdan kuşku duymazdık. Tersi olduysa eğer tüm hayatımız kuşku dolu gösterimlerle devam edecek. Sahneye hep endişe ile çıkacağız ve diğerlerinden daha çok çalışmamız gerektiğine inanacağız.
Bu kısır döngünün sona erebilmesi yeniden var olmakla mümkün. Bir üçüncü var oluş gerekecek bunun için.
İşte neredeyse bütün öğretilerin amacı bu. Sizi ikinci varoluş mağarasından çıkarıp gölgeler yerine gerçekle karşılaştırmak ve gerçekte kim olduğunuzu size göstermek. Gerçek hikayenin ilk var oluşla ilgili olduğunu fark etmenizi sağlamak.
Bu olmazsa ne olur?
Mağarada kalırsınız ve gölgelerle dans edersiniz. Bu ne demek? Gerçeklikten uzak bir takım zanlarla yaşamak demek.
Öyle görünüyor ki insan var oluşunu bir aynada görebiliyor ancak. Mağara karanlık olunca ayna da sahici olmaktan uzak. Mağaranın dışına çıkıp gerçeklikle temas etmiş sahici aynalara bu yüzden ihtiyacımız var.
İlk cümleye geri dönelim. Varlığımızdan kaygı duymadan ve gölgeler diye tabir edilen sirk aynalarından medet ummadan yaşamanın yolunu bulamazsak performansımızın şiddeti de artacak. Kaos devam edecek. Güç isteği, itibar, zenginlik, anlı şanlı olmak ve adı her neyse, hepsi daha görünür olmak için. Yeterince görünmediğimizi hissettikçe kavga daha da şiddetlenecek.
Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
Bu soru her şeyi özetliyor aslında. Çünkü ben bilmiyorum. Bildiğimi sanıyordum ve ilk aynada gördüklerime inanmıştım. Anne ilk aynaydı ya doğumdan sonra. Fakat annenin mağarasından çıkınca kafam iyice karıştı. Özellikle bana onun gibi davranmadıklarında.
Artık her çarpışmada, her kavgada, diğerine her temasta bana kim olduğumu söylesinler istiyorum. Benden korkarlarsa güçlüyüm, beni görmezden gelirlerse hiçbir şeyim, bana saygı duyarlarsa saygınım, beni severlerse sevilecek birisiyim diyeceğim.
Cevabını henüz bilmediğim sorular da var. İlk kez ne zaman var oldum? Var olduğuma nasıl inandım? İlk kez aynada nasıl göründüm? Bütün bu olan biteni nasıl unuttum? Yeniden nasıl hatırlayacağım?
Bu manada sirk aynaları ve sosyal medya tuzlu su içmek gibi. Bize asla ulaşamayacağımız rakipler göstererek dilimiz dışarıda peşlerinden koşmamızı istiyorlar. Oysa insanın rakibi sadece kendisi olmalı. Performansını ölçmek için de kriteri başladığı yere bakmak. Eğer gölgeler, sirk aynaları yani diğer insanları rakip edinirse sonu gelmez kavgaların parçası olmaktan kurtulamaz.
Bir başka soru sorarak devam edelim. Peygamber sav kim olduğunu nasıl öğrendi? Ona sen Peygambersin bilgisini kim ulaştırdı? Buna nasıl inandı? Hiç tereddüt etmedi mi? Etrafındakiler bunu tasdik etmeseydi bu bir sorun teşkil eder miydi? O’nun kendini gördüğü ayna dışarıda mı yoksa içerde bir yerde miydi? Zira çeşitli zamanlarda kendilerine Peygamber adını takan birçok yalancı da zuhur etti.
Yaratılış sulbünden temiz ve güzel doğan kişinin önüne ayna koymak gerektir. Mesnevi.1.3155. Muhtemeldir ki ona aynada kendini gösterdiler. Kim olduğunu gösteren sahici bir ayna ulaştı. Sonra da kendisi ayna oldu.
Ebucehil, Ahmed’i sav görüp “Beni Hâşim’den çirkin bir çehre zuhur etti” dedi.
Ahmet sav ona dedi ki: “ Haddini tecavüz ettinse de doğru söyledin.”
Sıddîk görüp “Ey güneş! Ne doğudasın, ne batıdan. Lâtif bir surette parla, âlemi nurlandır” dedi.
Ahmet sav dedi ki: “Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru söyledin.”
Orada bulunanlar “ Ey halkın ulusu, ikisi birbirine zıt söz söyledi, sen ikisine de doğru söyledin, dedin… “Neden?” diye sordular. Peygamber “Ben Allah eliyle cilâlanmış bir aynayım. Türk, Hintli nasılsalar, bende o sûreti görürler” dedi. Mesnevi.1.2365-2370.
O zaman kim olduğumuzu görmek için bakacağımız ayna netleşti. Artık kim olduğumuzu öğrenmek için her önümüze gelene sormaya gerek kalmadı. Etrafta olan biteni anlamak için de yöntem ayna Külli aynadan bakmak.
Peki biz başkalarına kim olduğunu gösterecek sahici aynalara dönüşebilir miyiz?
Her zahmete, her meşakkate kızar, kinlenirsen cilâlanmadan nasıl ayna olacaksın?” Mesnevi.1.2980.
Suretten geçip gönlünü arıtan kişi, gayp suretlerine ayna olur. Mesnevi.1.3146
Demir gibi demirlikten çık, renksiz bir hale gel. Riyazatla tozsuz passız bir ayna ol! Mesnevi.1.3459.