Eylül ayının son gününde, Şerbet-i Veladet etkinliği Mevlana Meydanı’nda icra edildi. Hz. Mevlana’nın doğumunun 812. yıl dönümü adına icra edilen etkinlik çok daha büyük, ülke çapında, uluslararası boyutlarda olabilirdi.
Bu sözlerimiz bu etkinlikler yapılmaya başladığından bugüne bir temenniden öteye gidemedi.
O meşhur tekerleme misali, unumuz mu, şekerimiz mi, yağımız mı, irmiğimiz mi eksikti? Kazanımız mı yoktu? Kepçemiz mi? Sacayağı mı bulamadık? Kazanı yakacak odun-kömür mü?
Bu saydıklarımızın hepsi var çok şükür?
Hem de fazlasıyla… Helvacı yok desek, helvacı da var! Konya gibi bir şehirde, helvacı nasıl olmaz?
Böyle bir soru dahi abesle iştigal gibi bir şey…
Mesela; Somatçı kardeşimiz, şöyle kallavi kocaman bir kazanda yapsaydı o güzel şerbetini. O kazanın içinde kepçe tarifine uyan koca bir kepçe şöyle karıştırsaydı, kıvamına getirseydi şerbeti.
O kocaman kazanın başında okunsaydı dua…
Sonra bardak bardak şifa niyetine ikram edilseydi, gelenlere o şerbetten…
Konya pilavı olurda, gelinmez mi? Belediyelerimiz Konya pilavı dökselerdi, o kocaman kazanlar yan yana dizilselerdi etkinliğin olduğu yerde…
Tatlı olarak kaynasaydı aşure kazanları…
İkramlar sadece Belediyelerle sınırlı kalmasaydı da, etkinliğin yapıldığı alanda kimi arasanız, kim var, kim yok diye sorsanız, herkes istisnasız orada olsaydı… Şehir akın akın etkinliğin bulunduğu yere dolsaydı.
Nüfusu 1.5 milyona yaklaşan şehrimizde binlerce insan o etkinliği şenlendirseydi, o zenginlik bir görsel şölene dönüşseydi nasıl olurdu?
Konya’nın sanatçıları, evlatları sanatlarını icra etselerdi. Sergiler, paneller, geceler, şölenler etkinlik günlerine damga vursaydı!
Bu anlatmaya çalıştıklarımız, ne rüya, ne hayal! İstensin yeter!
Ne diyorduk? Sonrasında şehir koşa koşa gelseydi Şerbet-i Veladete…
Bir olmak, beraber olmak, el ele vermek, buluşmak, Konya için bir araya gelmek, bu birlikteliği gelen cümle ziyaretçilere göstermek ne güzel olurdu!
MEVLANA MEYDANINDA KAYBOLMAK!
Şerbet-i Veladet töreninde, Mevlana Meydanında bin kişi filan vardı diye konuşuluyordu. 100-150 bin kişiye hitap eden meydanda bin kişi nedir ki? Meydanın dişinin kovuğunda dahi kalmayan bir rakam!
O kalabalık diye teselli olunan görüntü Mevlana Meydanında kayboldu gitti.
Mevlana Meydanı seçimi herhalde yakın bir zaman içinde oldu ki, katılımcı sayısındaki zayıflıkta da bu dar zamanı işaret ediyor.
Şerbet-i Veladet, Hz. Mevlana’yı anmak, tanıtmak için bulunmaz bir tanıtım fırsatı. Ancak bu fırsatın gerektiğince değerlendirilmediği de ortada!
Bu etkinliği öğle ile ikindi arasına sıkıştıracağımıza, günlere neden yayamıyoruz? Şehirde böyle bir etkinliği kutlamaya kalktık da, yer mi bulamadık?
Birde bu etkinliğe katılmamaya adeta yemin etmişler var! Mesela oda başkanları yıllardan beri katılmıyorlar.
Ne Konya Ticaret Odası, ne Konya Sanayi Odası, ne Konya Ticaret Borsası, ne Konya MÜSİAD Şubesi…
Yine eylül ayında gerçekleştirilen bir başka anlamlı ve yerinde bir etkinlik olan Mâzi’den Âti’ye Ticaret Kervanı Yürüyüşüne katılan oda başkanlarımızı böyle bir etkinlikte göremiyoruz!
Sonra beş yıldızlı otellerimiz yok, turizmciler kayıp, Konya’nın gururu olan markalarımız da yoklar!
Böyle olduğu müddetçe bu etkinlik sönük geçmekten kurtulamaz demek yerine, önümüzdeki yıl daha geniş kapsamlı düşünülmeli diyenlere kulak vermek gerekiyor.
GÜNAH KEÇİSİ OLMAK MENGÜÇ SOKAĞI’NA KALDI!
Bugüne kadar bütün Şerbet-i Veladet programlarını izleyen biri olarak, Mengüç Sokağı’nın canlılığı, kalabalığı, sıcaklığı, etkinlik havasını yansıtması, Mevlana meydanının bir köşesine adeta sıkışan, sığınan etkinliği bu yıl boynu bükük bıraktı desek yanlış değil.
Bu türden etkinlikler aceleye getirilmemeliydi diye düşünüyorum.
Mevlana Meydanı’na, meydanın ve etkinliğin sıcaklığı değil, 30 Eylül gününün hava sıcaklığı damgasını vurdu.
Mevlana Meydanı’nda yapılacaksa, bu bir sonraki yıla planlanmalı, yine eski yerinde yapılmalı, etkinliğin Mengüç sokakta yapılan son etkinlik olduğu orada açıklansa daha iyi olmaz mıydı?
Büyükşehir dahil dört belediye, dört yapraklı yonca misaliydiler. Pilav ve aşure dağıttılar.
Sağ olsun şerbet konusunu, şerbet kazanını, şerbeti Somatçı üstlenmiş, Ersan Şekerleme, Kandil Etli Ekmek ve bir vakıf meydanda yer almıştı.
Bazıları Mengüç Sokak özelliğini kaybetti, onun için bu değişim yapıldı diyorlardı. Onun için Mevlana Meydanına gelindi diye anlatıyorlar. Garibim sokak, sanki kendi istedi böyle olmasını!
Sokak, Konya’nın kültürünü, sanatını yansıtacak, Konya sanatkarına ve sanatçısına hitap edecekti…
Olmaması için herkes elinden geleni yaptı.
Senede bir gün Şerbet-i Veladet etkinliği vardı o sokakta. Şerbet-i Veladet sessiz sedasız, ayrıldı Mengüç sokaktan, kondu geldi, Mevlana Meydanına… Neden, niçin böyle oldu diyemedi kimse…
“-ecek” ve “-acak” kavramları demek ki bugüne kadar ayaklarını ancak bu kadar sürüyebildi. Günah keçisi olmak Mengüç Sokağı’na kaldı, herkes işin içinden sıyrıldı, kurtuldu!
Hem yalandan kim ölmüş, değil mi efendim?
MEYDAN MİHENK TAŞI GİBİDİR!
Kültür yozlaşmasının tabelalarımıza yansıdığı, her geçen gün öz kültürümüzden kaçar gibi uzaklaştığımız, sokaklarımızı, caddelerimizi kendi elimizle tanınmaz hale getirdiğimiz bir dönemin tam ortasındayız.
Şerbet-i Veladet ve benzeri etkinlikler öze dönüş, kendine dönüş, kendine gelme, toparlanma, kültürüne, geleneğine, özüne geri dönebilme ümitleridir.
Bu ümitleri bu türden cılız, sönük, sönük olduğu kadar, elimizden gelen bu yaklaşımlarıyla değerlendirmek, ümitsizlik içinde alev alev yanan kültür değerlerimizi bomboş gözlerle seyretmekle eşdeğerdir.
Çok daha iyilerini yapabilme gücümüz varken, maalesef yapılan, ortaya konan, ortaya konmak istenen bundan ibaret olunca ister istemez düşünüyor ve üzülüyorsunuz!
Mengüç Sokağı, kültür yozlaşmasına kendi ellerimizle nasıl teslim ettiğimizi, görmezden mi geleceğiz? Orasının o eski özelliği kalmadı, onun için bu etkinlik meydana taşındı diyenler, olan-biteni bildikleri halde her şeyden habersiz Konya’ya daha dün gelmiş gibi konuşabiliyorlar!
İşte onun içindir ki, Bedesten, Konya kültürünün ihyası için, Konya’nın sanatçısının, sanatkarının bir araya getirilmesi ve çeşitli etkinliklerin yapılabilmesi için tek kurtuluş çaresidir.
İşte o yüzdendir ki, Bedesten boş kalmamalı, boş bırakılmamalı ve çeşitli etkinliklere daha fazla geç kalınmadan açılmalıdır.
Sevgili okurlar!
Meydan; mihenk taşı gibidir. Etkiyi de, tepkiyi de, olanı da, biteni de en net ve en açık bir biçimde gösterir. Yapılan işin boyasını da, foyasını da, göstere-göstere ortaya koyar. Çünkü, dikkatinden hiçbir şey kaçmaz.
Meydanlara taşınan etkinlikler, meydanı doldurmaktan uzaksa, meydanın bir kıyısına alelacele sıkıştırılmış bir etkinlik, garip ve mahzun bir şekilde, benim burada ne işim var, beni niye buraya getirdiniz diye gözyaşlarını içine akıtıyorsa, düşünmek lazım gelmez mi, sevgili belediyemiz?