Sonsuz gibi yaşamaya çalıştığımız bu dünya’da nelere tanık olmadık ki? Geçmiş günleri hafızamızda canlandırırken, öyle değişik imtihanlarla karşılaşmışız da, kimimiz farkındayız, kimimiz de hiç farkında olmadan yaşamışız.
Bunlar öyle bir imtihan ki, kimi zaman şükretmek, kimi zaman da sabretmenin gerekliliğinin farkında olmamışız, hala da olmuyoruz. Bu öyle bir imtihan ki kendimizi kaptırarak, her şeyin sonsuza kadar bizimle kalacağını zannederek helak olmaktan kurtulamıyoruz.
Bir sıkıntıya maruz kaldığımız zaman kendimizi salıyor, perişan olup “neden bu dertler ve bu sıkıntılar hep beni bulur, ne zaman gidecek” diye serzenişte bulunuruz. Öyle bir imtihan ki, her türlü nimet elimizdeyken bunun bir sonu olacağını düşünmez, şükürden yoksun kalır, hayatın sonsuz, elimizdekilerin de baki kalacağı düşüncesiyle, gücümüz ve kuvvetimizle bu nimetleri kimsenin alamayacağını düşünürüz.
Nefsimize olan esaretimiz, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya sevk ediyor ya, bir gün hayatın son bulacağını, sağlığın ve elimizdeki nimetlerin gideceğini, verilen canın da konup geçeceğini bize unutturup, şükürden uzak eyliyor.
Şu kısa ömürde ne kalmış ki baki olarak. Bugün elimizde olan yarın yok olmuş, bugün yaşayan yarın ahirete intikal etmiş oluyor. Bugün elimizde var olan servetimiz ve zenginliğimiz bir bakmışız ki, yarın başkalarının elinde emanet olarak yükseliyor.
Acılarımıza o kadar esef etmişiz ki, bizi hiç terk etmeyeceğini düşünerek kendimize kahır etmişiz. Sevinçlerimize o kadar kanmışız ki, bizi hiç terk etmeyecek diye ne oldum delisi olmuşuz.
Verenin ve alanın kim olduğunu unutmuşuz. Bir bilsek ki, acı ve sevinç ikilisinin dönem dönem bizi yokladığını. Bu iki durumunda var olduğu dönemlerde kalbimizde yeis ve aşırı mutluluğun olmaması gerektiğini, bunlarında bir gün sona erip geçip gideceğini.
Her sıkıntı ve her sevincin arkasından, “ bu da geçer ya Hu” diyebilmenin hazzını doya doya yaşamak, Rabbin verdiklerine ve aldıklarına şükretmek, O’na itaat ve şükrümüzü göstermemize sebep olmaktadır. Ne güzel sözdür “bu da geçer ya hu.”
Sana gelen her şey, sevinçte, üzüntüde birer misafirdir. Sakın onların kalıcı olduğunu düşünerek kendini yorma. Sakın ola ki onların sende kalıcı olacağını düşünme, çünkü onlar gidicidir. Nasıl ki sen bir misafirsin bu âlemde, sana gelenlerde sende misafirdir. Hepsi geçicidir. Bil ki sana gelen belada sevinçte bir an konaklayıp sonra giden misafir gibidir. Onu ağırlamaktan geri kalma. Sonsuz olarak kalıcı ve baki olan Allah’tır.(cc)
Başına gelecek her türlü kötü şeye sakın üzülme, bil ki o geçecek, sakın iyi bir şey gelirse de şımarma, o da vakti gelince seni terk edecek ve geçip gidecek. Dün doğduk, bu yaşımıza kadar geçmez dediğimiz neler elimize geldi de sonra hepsi geçti gitti. Öyle ihtişamlı sevinçler yaşadık, öyle üzüntülerle dolu anlar yaşadık ki, hangisi var şimdi?
Eğer yaşadığımız üzüntülere, elde ettiğimiz güce güvenmeyip “bu da geçer ya Hu” ser levhasını duvara değil de kalbimize işlersek, işte o zaman mutluluğu ve kulluğumuzun şükrünü yaşamış olacağız.
İnsan kaybettim dediği zaman daha iyisine kavuşmuş, kazandım diye şımardığı zaman da elinde olanı kaybetmiştir. Şunu bilin ki hiçbir şey olduğu gibi kalmayacaktır. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Görünenin görünmeyenleri de yansıttığını fark ederek bunlarında geçeceğini düşünmek gerekir.
Ne zaman bir ümitsizliğe kapılsak, ne zaman bir derde maruz kalsak, bunlarında geçeceğini bilmek ve ardından “Ya Hu” diyerek Cenabı Allah’ı(cc) anarak ve onun lütfuyla, onun ihsanıyla bu sıkıntının da geçeceğini bilmektir erdemli insan olmak.
Bazı şeyler moralinizi mi bozuyor, bazı şeylere fazla mı takılıyor, bazı şeyleri içinize mi sindiremiyorsunuz? Sizin için hiçbir değeri olmayan insanlara karşı öfkemi besliyorsunuz?
Boş verin, kendinize sıkıntı etmeyi. Her şey bir gün gelip geçecektir.
Siz, “Bu da geçer ya hu “ diyerek Allah’a(cc) tevekkül edin ve rahatlayın.
İşte bu durumlarda “bu da geçer ya Hu” demek, her kişinin harcı değil, er kişinin harcıdır.
Yani duvara levha olarak asanın değil, kalbe ser levha olarak nakşedenin harcıdır.