Sevgi, senin aradığın ve karşılığını bulduğun ve ihtiyaç duyduğun bir duygudur. Sevgide tüm düşünceler, istekler ve umutlar doğar, açıklanması gerçekten çok güç olan mutluluklar yaşandığı gibi önemli olan en büyük yönü de paylaşılır olmasıdır. Yaşadığın sevgi, yaşadığın mutluluk paylaşılmadıkça bir anlam ifade etmez.
Bir gün olurda sevdiğinden ayrı kalırsan hiç üzülme. Çünkü sevgilinin en beğendiğin yanı onun yokluğun da daha bir belirginleşir ve ruhsal derinliğin artmasına sebep olur. Sevgini hiç bir zaman çelişkiyle yaşama. Çelişkiyle yaşadığın sevgin sevgi değildir. Onun için çelişkilerden, umutsuzluklardan, ayrılık korkusundan uzak yalın olarak özveriyle, güvenle ve inanarak yaşamalısın. Ve bir gün fedakârlık yapman gerekirse sakın fedakârlık yapmaktan uzak olma. Bırak en iyi, en güzel neyin varsa o sevgilinin olsun. Nede olsa sevdiğinin mutluluğu senin mutluluğun değil mi? Onun istediği senin, senin istediğin onun olmayacak mı? Sevgi, bir ortak paylaşım, bir ortak mutluluk olduğuna göre, bırak onu mutlu edecek senin en güzel şeylerin onun olsun ki, sende onun mutluluğuyla mutlu ol. Amaç ikili mutluluksa en doğru yolu da bu yaptığın fedakârlıktır. İşte bu fedakârlıktan kaçınmadığın ve ayrı kaldığın sevgilinin özlemi, senin ona olan özleminle birlikte ruhsal derinliğin artacak, daha bir anlam kazanacak.
Sevgi içinde ki karanlığın anlamsız boşluğunu doldurmak için değil, ihtiyacın olduğu için yaşanacak bir duygudur. Çünkü sevgi boşlukta bir anlam ifade etmez. Onu verebileceğin, sevdalanacağın biri olmalı, yoksa sevgide anlamsız boşluklara ve karanlıklara yer olmadığı için onunla yer doldurulmaz. Birlikte yaşayabileceğin, paylaşabileceğin, ihtiyacını gidermesi gerekir. Ona ihtiyaç duymalısın ki neyi nasıl yaşadığını bilmen gerekir.
Belki hiç istemediğin bir zaman da, sana sunulan sevgilere karşı çıkmaya çalışacaksın. Sen ne kadar karşı çıkarsan çık, o sevgiler gönlünün kuytu bir köşesin de birikecek ve biriken o sevgi kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Sen hiç istemesen de o başkalarıyla senin onu paylaşmanı sağlayacaktır. Bundan kaçış yoktur.
Sevda içine girdiği zaman sınır tanımaz olmalısın. Gönül kapılarını sonuna kadar açacak, onun oluk oluk akmasını sağlamalısın. Yüreğin de görkemli bir yer açarak onu herkese sunacak ve göstereceksin. Yalnız bazı sırlarını da saklayacak bir kafesin olacak. O kafes sadece sen ve sevgilinin bileceği şeyleri saklayacak, sonsuza kadar için de yaşayacağın sır olarak kalacak.
Sevgi gönlünden fışkıran, sınırını taşırıp denize doğru coşkuyla akan bir çağlayan gibidir. Hiç bir şeye zarar vermeden amacına ulaşmak için sınır tanımadan emin adımlarla ve ulaşacağı yere doğru coşkuyla ilerler. Bu öyle bir coşku ki önüne çıkan hiç bir engel ona mani olamaz, selin önüne çekilen setin seli durduramadığı gibi onu da hiç bir güç durduramaz. Ama ikisi arasında bir fark vardır. Sel geçtiği yere felaket getirir, orayı harmanlayıp talan eder, sevgi de geçtiği yerleri harmanlar ama hep bir mutluluk bırakarak ilerler. Onun coşkusu talan eden değil, sevgiyi sevgiye harmanlayan mutlulukla akan sevgi selidir.
Keşke elle tutulur bir nesne gibi sevgimi avucuma alıp, tıpkı bir çiftçinin tarlaya tohum serptiği gibi bütün kalplere, bütün kararmış gönüllere, tekrar filizlenip onların yüreğin de boy vermesi için serpebilsem. Umut dağıtabilsem, elimden geldiği kadar mücadele edip sevgi savaşından kaçanların arkasından SEVGİ OKU fırlatıp onlara ulaşabilsem. Dudaklarımdan dökülen her kelime güzel bir koku olup sevgi koksa, kollarımın sardığı, ellerimin tuttuğu sevgiden nasibini alsa, sunduğum her sevgi zerresi sana ulaşıp güzeli ve mutluluğu tarif etse ne güzel olurdu. Çünkü sevginin sonunda ki mutluluğu tek başına yaşaman hiç bir şey ifade etmez, onu paylaştığın kimseyle birlikte yaşarsan mutluluğun değerini o zaman daha iyi anlarsın.
İkili ilişkilerine sevgiyi katmazsan, bu ne olursa olsun, her hangi bir iş veya bir ilişki hiç fark etmez. En önemlisi o ilişkini sevgisiz ilerletirsen, karşında ki insana ihanet etmiş, onu yaralamış olursun. Her şeyin başlangıcında bir amaç vardır. Başladığın her konunun amaçsız olmasının imkânı yoktur. Hele sevdiğini söylediğin insana seni seviyorum, seni kaybetmek istemiyorum derken, dış etkilerin güdümünde kalıp mücadele etmeden, olayı noktalamaya kalkarsan, işte senin hayatta ki en büyük hatan ve sevdiğin insana vurabileceğin en büyük darbe olur.
Sevgi konusun da kesinlikle çocuk olunmamalıdır. Çünkü sevgi oyun, ya da çocukların oynayacağı bir oyuncak değildir. Nasıl ki bir çocuğa verdiğin bir oyuncağı veya şöyle diyelim, bir çocuğun eline değerli bir eşyayı verdiğin zaman, o çocuk belli bir müddet onu oyuncak zannederek oynar ve bir süre sonra ondan sıkılıp, onu bir kenara atar. Çünkü o onun değerinin ne olduğunu, neye yaradığını bilmez, onu kırar ya da herhangi bir yerde unutur. Bu yüzden kimi insan da sevgiyi işte böyle yaşıyor. Sevdiği insanı böyle seviyor. Sevginin değerini anlamıyor, kendisine ve karşısında ki insana ne kazandırıp ne kaybettireceğini bilmeden hareket ediyor. Ama yine de şunu söylüyorum sevgi, sevgiye inanan, mücadele etmesini bilen, hiç bir kötü duygu beslemeden, aldanma ve aldatma gibi bir düşüncesi olmayan, kendisine sunulan sevgiyi çocuğun bıkınca oyuncağını attığı gibi bir kenara atmadan, sebebi ne olursa olsun, nasıl yaşarsa yaşasın ama onu yüreğinin bir köşesinde yaşamaya çalışan insanların harcıdır. Lütfen bir ikili ilişkiye girerken çocuk olmayalım. Çocukça yaşayıp, oyun oynayacağımıza, aklı başın da inanarak, bilerek, karşımızdaki insana değer verip, ne yapmak istediğimizi bilelim. Değerini bilmediğimiz şeyleri, duyguları oyuncak gibi oynayıp bir kenara atmayalım. Eğer çocuk değilsek, yaşadığımız bir duygu da varsa, ona sımsıkı sarılalım. Sarılalım ki, yaşadıklarımız yalan ve üzüntü olmasın.