Malatyaspor maçının zor geçeceği çok belliydi. Özellikle hücum hattında oynayan 5-6 oyuncusuyla ligin en etkili hattına sahip olan Malatyaspor takımı ile koca maç 1 kişi eksikle oynamak zor olan maçı daha da zorlaştırdı. Serkan’ın ilk dakika içinde yapmış olduğu hata, tamamen konsantrasyon eksikliğindendi. Ne yazık ki o an çevre kontrolünü tam yapamamış olmasının faturasını ödedik. Ama Serkan’ın bu takıma neler verdiğini, nasıl performanslar gösterdiğini bildiğim için de bu hataya çok fazla takılmıyorum. Maç aslında teknik, taktik olarak ilk dakikada görülen kırmızı kart ve akabinde yenilen gol ile bitti. Sonrasında sahaya yüreğini koyan bir takım vardı ama bahsettiğim gibi rakibin etkili kadrosunun karşısında çok da başarılı olamadık. Son bölümlere doğru oluşan yorgunluk da beklenen bir haldi. Yapacak bir şey yok şu aşamada, artık önce Fenerbahçe maçına sonrasında da Eyüpspor karşılaşmasına odaklanmamız gerekiyor. Türkiye Kupası’nın bu sene diğer senelerden daha önemli olduğunu ve bu yolda yürümenin çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Ligde de üst ve orta sıralar arasında bir pozisyon bence bu sene makul gibi gözüküyor.
Gelelim gecenin kahramanlarına. Bu yazımda tabir-i caizse biraz şımarıklık yapacağım. Bir kez daha gurur duydum Malatya maçında. Gurur duydum çünkü, Nalçacılılar gibi bir organizmada, sadece bir hücre olmak bile gerçek manasıyla koltuklarımı kabarttı. Sağlam bir omurga, Konyaspor’lu duruşumuz ve bu tür zor zamanlarda verdiğimiz reaksiyonlar gerçekten duyduğum gururu daha da arttırıyor. İbrahim Apalı abime sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum oluşturduğu bu karakterli yapı için. Dedik ya gecenin kahramanları diye, gerçekten öyle. Saha dışında yaşadıkları sorunları, vefasızlıkları, haksızlıkları asla saha içine taşımayan ve önce Konyaspor diyen bir yönetim kurulu tarafından yönetilen Nalçacılılar, dün maç önü büyük bir vefa örneği daha gösterdi. 2 sezon önce küme düşme mücadelesinde şehre getirdiği enerji ile ligde kalmamızda önemli rol oynayan Sergen Yalçın’a hakkını teslim ederek yine gönülleri fethetti. Sergen Yalçın da maç sonu Konya’yı kendi yuvası gibi gördüğünü belirtti. İnanın bana bu cümleleri para vererek söyletemezsiniz, söyletseniz bile bu kadar içten olmaz. Nalçacılılar aslında bu hareketiyle Konya’nın da ciddi şekilde reklamını yapmış oldu. Maç esnasında da stadyumdaki tek grup olmanın verdiği sorumluluk ile karşılaşmaya 10 kişi başlayan Konyaspor’u motive etti, hırslandırdı. Oynanan pozitif oyunda stadyumun diğer tribünlerine ve saha içine verilen enerjinin de ciddi payı olduğunu düşünüyorum. Ve yenilen 2. golden sonra başlayan ve her geçen dakika artan, koşulsuz bağlılık taşıyan o parça gözlerimizi doldurdu;
Seviyorum seni,
Ekmeği tuza banıp, banıp yer gibi,
Geceleri ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa, su içer gibi…
Ne çok şey barındırıyor içinde, bilenler bilir. Kimi zaman bir deplasmanda bir tabak çorbayla karnını doyurmak için koca bir sepet ekmeği yemek, kimi zaman da yakılan sigaranın dumanında uçsuz bucaksız hayaller kurmak. O hayallerin içindeki sevgili de odur, eş de. Çoğu zaman da su içmek kadar önemlidir çoğu hayatlar için. Sevmektir bunun adı işte. Koşulsuz bağlanmaktır, aşık olmaktır…
Bu şehrin sigortasıdır Nalçacılılar, askeridir, polisidir. Savunma mekanizmasıdır. Malatya maçındaki resim aslında yeni stadyumun 5 senelik özeti gibiydi. Kimi zaman yersiz tepkiler de vardı stadyumda, boş tribünler de. Ama akıllarda hep o koşulsuz destek verenler kaldı. Kalmaya da devam edecek. Çünkü iyiler daima kazanır, bugün de, yarın da…