TARİHE YOLCULUK (124)
Ereğli’de türbesi olan Şeyh Şihabüddin’in, kardeşi Şeyh Bedreddin’le birlikte Karamanoğullarından destek alarak zaviye kurdukları, Moğollar tarafından Ereğli’de ahilere yönelik soykırım yapıldığı anlaşılıyor.
Şeyh Şihabüddin Sühreverdî Külliyesi, şehrin merkezindeki Türbe Mahallesindedir. Zaviye, mescit, türbe ve açık türbeden meydana gelen külliyenin cami tarafındaki giriş kısmına konulan tabelada, külliyenin 1393’de Karamanoğlu Süleyman Bey’in kızı Nasiha Hatun tarafından yaptırıldığı, mimarının ise bilinmediği yazılı.
Ayrıca, “Külliyeye neden Şeyh Şihabüddin Sühreverdî adının verilmesiyle ilgili kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır” ifadesi de dikkat çekiyor. Prof. Dr. Mikail Bayram, 1155’de İran’da doğan ve 1191’de Halep’te ölen filozof Ebu’l-Fütûh Şahabeddin Yahya bin Habeş bin Emîrek Sühreverdî ile Ereğli’deki Sühreverdî arasında hiçbir benzerliğin bulunmadığını belirterek krıştırılmaması gerektiğini bize, ziyaretimiz esnasında söylemişti. Ayrıca,
Çağdaşı ve akrabası olan Sühreverdiyye tarikatının kurucusu, müfessir ve muhaddis Şehâbeddin Ömer Sühreverdî ile de karıştırılmaması gerektiği üzerinde de ısrarla duran Selçuklu tarihi uzmanı Prof. Dr. Bayram, Ereğli’deki Şeyh Şihabüddin Sühreverdi hakkında pek bilgisi olmadığını da ifade etti. Tabelada ise, “Sühreverdi Tarihatının Ereğli’de bir kolunun olduğu ve mensupları için bu külliyenin tarikat kurucusu Şeyh Şihabüddin Sühreverdi adına Nasiha Hatun tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir” ifadesi yer alıyor. Yâni mescid ve türbenin Karamanoğulları Döneminde, 1391 yılında, yapıldığı ortaya çıkıyor.
Tabelada ayrıca şu ifadeler yer alıyor: Mescid bölümü dikdörtgen planlı, eğimli ahşap çatılıdır. Girişin hemen solunda mescidden bir camekânla ayrılmış, kare planlı, dört sütunun taşıdığı kemerler üzerine oturtulmuş türbe yer almaktadır. Türbenin içerisinde üç mezar mevcuttur. Sandukalardan biri Şehabeddin Çoban’a ait olup diğerlerinin kimlere ait olduğu tesbit edilememiştir
Külliye’de yer alan çilehanenin temel duvarları 1986 yılında restore edilmiştir. Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı tarafından yapılan kazılarda Selçuklu dönemine ait çini ve alçı stukolarla II. Mahmud Dönemine ait sikkeler bulunmuştur.”
Mescid ve Kapalı Türbe
Caminin içine girdiğimizde ise kime ait olduğu bilinmeyen mezarların bulunduğu kapalı türbe kısmına baktığımızda, duvara yapıştırılmış bir kağıdın üzerinde ise şu yazı dikkat çekiyor:
“(MAKBÛL)
Şeyh Şihabed-dîn Suhreverdi Ebu İshak Aliyyi Semerkandi. 632-1226 Zaviyesi: Yapt. Kapalı türbede çocukları ile birlikte yatan, Karamanoğlu Süleyman Bey kızı Nâsiha Hatun-7931390.”
Bu yazının ise, Ereğli Müzesi’nde bulunan zaviye ve imaretin kitabesinden alındığı sanılıyor.
Mescit ve türbe kısmı 1950 yılında onarılarak bugünkü görünümünü kazanmış. Yâni eskiden günümüze pek fazla bir şey kalmadığı belli oluyor. Karamanlı Nasiha Hatun’un, Selçuklular’dan kalma mescit harap olunca onarmak suretiyle bu yapıya, kendisi ve yakınları için bir türbe yaptırdığı anlaşılıyor.
Şeyh Şihabüddin Makbûl (Çoban)
Mescidin doğu bitişğindeki türbede üç sanduka bulunmakta. Büyük ihtimalle taş süslemeli büyük sanduka Ereğlili Şeyh Şihabüddin Makbûl (Çoban)’e ait. 13. Yüzyıla ait zaviyenin İlhanlılar, Moğollar veya Osmanlılar döneminde mi ortadan kaldırıldığı bilinmemekte.
Tarihçi Mehmet Ali Hacıgökmen, “Selçuklular Zamanında Ereğli'de Ahiler Hakkında Bir Araştırma” yazısının özet kısmında, bize şu bilgileri veriyor:
“XIII. Yüzyılda Türk nüfusunun çoğunluğu oluşturduğunu biliyoruz. Kuşkusuz Şihabüdin Makbul ve Şeyh Bedrüddin'in çoğunluğu oluşturmasında iki kardeş etkili olmuştur. Bu bölgedeki "ahi" ları ve Türkmenleri korudular ve burada Zaviye'ler inşa ettiler. Bilginin ve kültürün merkezi olan Ereğli’de Ahiler, Karamanoğulları'nın hizmetlerinden destek aldı ve bir araya geldi. Karamanoğulları ile yakın ilişkileri Ahi Şihabüddin ve Şeyh Bedreddin'e kadar uzanır. Öyle görünüyor ki, burada Moğol'un dikkatini çekip burada soykırım yapmaya cesaret etmiş olmalılar. Bu bağlamda, Ahi'lerden geriye Osmanlılar döneminde hiçbir şey kalmadığı açıklanabilir.”
YARIN: Hazret-i Ebüdderdâ ve Makamı…