“Şeytan ve melek aynı bedende…”

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

TARİHE YOLCULUK (157)

“Hz. Mevlânâ’ya göre insan “melekle şeytanın karışımından” ibaretti. Hz. Pir hayret ediyordu: “Bu nasıl iş ‘ şeytan ve melek aynı bedende buluşmuş..” diyordu. Ve ilave ediyordu: “İnsanın bedeni bir hamur teknesi kadardır ama ruhu kâinata sığmaz..”

“Derdler, hastalıklar, ölümden gelen elçilerdir. Ey olmayacak şeylerle uğraşan kişi, ölümün elçilerinden yüz çevirme, onlarla iyi geçin ki ölüme de alışmış olasın.

Bolluk içinde tatlı bir ömür sürenin ölümü acı olur. Çünkü alışılmış şeylerden ayrılması güç olur. Bedenine tapan, yâni nefsinin her arzusunu yerine getiren canını kurtaramaz.” (Mesnevî, c.1-2, s,158)

Mevlânâ’ya göre, nefsinin her arzusunu yerine getiren insan bir müddet sonra bedenine tapar hale geliyor. Hz. Mevlâna, akıl ile nefsin savaşını, bir bedevî ile karısının hikâyesinde bize anlatırken, “Bilmiş ol ki, her hastalık, ölümden bir parçadır” diyor. Hazret-i Pîr, akıllı olan iman sahibi insanların, hastalandıkları vakit veya bir derde uğradıklarında onları, öbür taraftan gelen elçileri iyi karşılamalarını ve pek fazla şikâyetçi olmamalarını öğütlüyor bize. Eyüb Peygamber gibi sabretmesini bilmeyenlerin eninde sonunda o elçiye yenileceklerini haber veriyor. Bundan dolayı büyüklerimiz de “Elçiye zeval olmaz” demişlerdir. 

Pîr ne de güzel söylüyor: “Hastalık, ağrı, sızı; içinde merhametler bulunan bir hazinedir.”

Mevlânâ, evlilikle ve eş seçimiyle ilgili olarak da bakın bizi nasıl uyarıyor:

“… eş olan kişinin, eşinin huyu ile huylanması gerek ki işler, yolunda gitsin.

Eşlerin birbirine benzemesi gerek, ayakkabı ve mest gibi çift olan şeylere bak da bunu anla.”

“Davul dengi dengine vurur” derler ya. Yeni evlenecek gençlere işinden ve aşından daha önemli şeyin eş seçimi olduğunu anlatan bundan daha güzel bir söz olabilir mi? Eğer mutlu olmak ve mutlu bir evlilik yapmak istiyorsan eşini iyi seçeceksin. Seninle uyumlu hareket edecek. Huyu huyunda, suyu suyunda olmalı ki, o evlilik bir yastıkta son bulsun. Mevlâna Celâleddîn Rûmî’nin bu sözleri, evlenecek olan yeni genç çiftlerin davet kartlarında yerini alması da güzel olur. Mevlânâ, Mesnevî’sinde devamla sembolleri konuşturmuştur. Yukarıdaki masaldan ibaret olan hikâyede dile getirilen bedevî “aklın”, karısı da “nefsin” sembolüdür.

Mevlânâ’ya göre insandaki “melek” ve “şeytan”…

Hz. Mevlânâ Mesnevî'sinde, melek, hayvan ve insanın özelliklerine işaret eden Peygamber Efendimizin "Yüce Allan melekleri yarattı ve onlara akıl verdi. Hayvanları yarattı, onlara şehvet verdi; insanlığı yarattı, onlara akıl ve şehvet verdi. Kimin aklı şehvetine galip gelirse o meleklerden daha üstündür. Kimin şehveti aklına galip gelirse hayvanlardan daha aşağıdır" mealindeki hadisini uzunca izah eder ve burada insanın melek yönünü akıl, ilim ve cömertlik kelimeleriyle ortaya koyar." (Mesnevî, c. 6, b.1497)

Mevlânâ, Mesnevîde; örnek olarak gösterilen meleklerin ve akıbet olarak takdim edilen şeytanın özelliklerine dair bilgi verirken, insanoğlunun akıl ve nefis arasında doğru

tercihi yapmasına yardımcı olmaya çalışırken, insan, fıtratındaki meziyetlerle meleklerden üstün olma şansına sahipken, nefsine uyarak şeytandan beter bir hale de

girebildiğine şöyle dikkat çekiyor: “İnsan bazen şeytanlaşır, bazen melekleşir... Bazen tuzak kesilir, bazen yırtıcı hayvan!”

Nezih Uzel, bir makalesinde, Mevlânâ’nın insandaki “melek” ve “şeytan” tarafını, insan tarifinde bakın nasıl ifade ediyor: “Tüm değerlerini kaybederek altı boşalan insanoğlu, şimdi ulaştığı eski kaynaktan yeniden dolacaktı.. Bunun için insanın yeni bir tarifi yapılacaktı. Bunu Mevlânâ Celâleddin başardı.

Pir’in anlatımında insan “melekle şeytanın karışımından” ibaretti. Bu karışım kaynaşma değil “yan yana var olma” şeklindeydi. Şeytan yine şeytan, melek yine melekti ancak birbirlerine saygılıydılar. Birbirlerinin varlığından haberdardılar. Hz. Pir hayret ediyordu: “Bu nasıl iş ‘ şeytan ve melek aynı bedende buluşmuş..” diyordu. Ve ilave ediyordu: “İnsanın bedeni bir hamur teknesi kadardır ama ruhu kainata sığmaz..”

Yapılan yeni tarif ve üzerine kurulan yeni düzen, İslam alanında yüzyıllar boyu yaşadı. Atlantik kıyılarından Pasifik dünyasının derinliklerine kadar uzanan muazzam bir coğrafya’ya yayıldı.” 

 

YARIN: Hristiyanlar ve Yahudiler İslâm dininin hayrını isterler mi?

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.