Bir medya kuruluşu tarafından gerçekleştirilen 1. Türkiye Çiftçi Zirvesi'nde konuşan Bakan Pakdemirli "Türkiye, dün olduğu gibi bugün de, yarın da bir problem yaşamayacaktır, Pandemi sürecinde üretim faaliyetlerinin aksamaması için aldıkları tedbirler sayesinde hiçbir sıkıntı yaşamadığını ifade etti”.
Sağlık ve İçişleri Bakanlığı ile koordineli bir şekilde aldıkları tedbirler ve sağlanan ayrıcalıklar sayesinde 2020'nin tarımda çok iyi geçtiğini vurguladı. Pakdemirli, "Tarımsal hasılada 2020'yi Türkiye'nin büyümesinin çok ötesinde bir büyümeyle kapattıklarını, dış ticaret ve mevsimlik işçiler için tedbirler aldıklarını, destekleri erken ödediklerini, ekstra destek verdiklerini, ekilmeyen arazi kalmaması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile çalışmalar yaptıklarını anlattı.
Sayın bakan tarafından söylenen bu sözler teknik olduğu kadar siyasi söylemler olarak da görülebilir. Bunun da hiçbir sakıncası yoktur. Elbette bir bakan yapılanları, etkilerini ve ülkeye olan faydalarını ele alacak, bunu da kamuoyu ile paylaşacaktır.
Bütün bunların yanında Sayın bakandan beklentimiz uygulamalarda sektörü en azından rahatlatacak daha ötede kararlara imza atmasıdır. Tarım, hammadde üretimi ve bunun dağıtımdan sonra mideye ininceye kadar ki bir dizi uygulamaya tabii bir sektördür. En çok şikâyet te tarladan alınan ürünün bakanın tabiri ile “çatala kadar” ki aldığı artışlar ve bunun da oldukça yüksek olmasıdır. Yani tarladan 1 e çıkan bir ürün çatala gelinceye kadar 5-10 kat artması ve bunun da şikâyet konusu olmasıdır.
Tarımda yapılması gereken en baş şart “kontrollü üretime geçilmesidir”. Bu durum yıllardır ele alınan ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen “üretim planlamasına” açılan yoldur. Ülkem yetersiz yağış ve sulama suyu eksikliği ile esas üretimi 6 milyon ha alanda (sulu tarımla) yapmaktadır. Burada da ekilecek ürünü belirlemede üretici ürünün bir önceki yılda aldığı değere göre karar vermektedir. Bu ise o ürünün arzında çokluğuna karşın fiyatında düşme görülmektedir. Çünkü alıcısı belli değildir.
Gelişmiş ülkeler buna bir çözüm bulmuş, dünyada bitkisel üretimin yüzde 85'i sözleşmeli üretimle yapılır hale gelmiştir. Bakanın tabiriyle ilk günden üretici ile alıcı el sıkışıyor durumdadır.
Bakan bu arada ciddi bir haberle, “sözleşmeli tarımla ilgili yasa tasarısının Meclise sunuldu” diyor. Bu haber tarımımız için en doğru ve en başta olması gereken bir harekettir. Bakan Pakdemirli, tarladan sofraya uzanan yolda ürünlerdeki fiyat artışına ait konuda bazı yapısal problemler bulunduğunu, sözleşmeli üretim noktasında eksiklik yaşadıklarını söyleyerek "Türkiye'nin bir an evvel sözleşmeli üretime geçmesi lazım" diyor.
Geç de olsa doğru, hatta sektörde en doğru bir harekettir. Bu model bir an önce yasalaşsa demekten başka çare yok. İşin bu tarafı doğru da sözleşmeli modelde, sözleşmeli üretime imza atacak ve ürünü üreticiden alacak özel ve tüzel kurumlar nasıl bir uygulama yapacak bu da önemlidir. Düşünün ki, her yıl 18-20 milyon ha arazi, 3 milyona yakın çiftçi ailesi ve daha da mirasçıları belli olmayan 2.5 milyon ha arazi ile bu model nasıl başarı ile uygulanır, sorulmalıdır.
Kimse bu sorudan ve uygulamanın başarıyı yakalaması kaygısından dolayı sorguya çekilmesin. “Hele bir başlayalım da arkası gelir” düşüncesi tarım için çok da geçerli değildir. Her yıl 2-3 milyon ha kadar arazinin çeşitli sebeplerle boş bırakılması gerçeğinin üzeri kapatılmamalı veya sorgulama dışında tutulmamalıdır. Yapılması gereken, ne şekilde olursa olsun sulu-susuz, boş bırakılan arazilerin bir an önce tarıma kazandırılması fikrinin yaygınlaştırılması ve uygulama bulmasıdır.
Özetle, sözleşmeli üretim modeli doğru ancak uygulanabilir olmalı. Bunun için de çeşitli sebeplerle üretim dışı kalan (miras, göç, ilgisizlik) arazilerin de tarıma alınması için geçerli yasal değişiklikler de yapılmalı. Sözleşmeli modele Ziraat Bankası, Tarım Kredi ve üretici birlikleri de dâhil olmalıdır. Aksi bir Arap atasözünde olduğu gibi “benim oğlum bina okur; döner, döner yine okur” olacaktır.
Yeni bir yol, yeni bir modele hayırlı olsun dileklerimle, kalın sağlıcakla.