Uzun uzun zaman önce memleketin birinde insanların yüzüne gülüp ardından iş çeviren insanların olduğu, bu insanlara hiç kimsenin dur demediği, gülüp geçtiği, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen insanların yaşadığı bir şehir varmış.
Şehirde yapılan edilenin pişkinliği de az değilmiş hani. Bugüne kadar kimin kuyusunu kazdık, kim gördü, kim duydu, kim şahit diye zeytinyağı misali suyun yüzüne çıkılır, konuşan insanlar yalancı çıkarılırmış.
Benden olmasın, ben sebep olmayayım. Ne olur ne olmaz, bana bir zararı dokunur, ben duymadım, ben görmedim. Beni şahit gösterirlerse inkar ederim, iftira derim, yalan derim der geçerlermiş.
Sinsiler, içten pazarlıklı olanlar, yüreklerinde iyiliğin zerresi olmayanlar, aklı-fikri kötülüğe çalışanlar bir süre sonra çöreklenmişler şehre. Her köşe başında sinsi bir yılan saldırmaya hazır beklemeye başlamış. Bir zaman sonra, lafın nerden geldiğini, rüzgarın ne yandan estiğini, bilemez hale gelmiş insanlar. Sinsi tabiatlı insanlara taviz vere vere, her şeyin şakülü kaymış, insanlarında…
Sinsilikte başı çeken öyle biri varmış ki, onun kadar tehlikelisi, onun kadar gözü karası, onun kadar ileriye gideni ne duyulmuş ne görülmüş. Her türlü sinsiliği yapar, kendini herkesten gizler, sonrada hiçbir şey olmamış gibi, üzülen, ağlayan insanlarla birlikte üzülür ve ağlarmış. Kimin hakkında ne çevirdiği, kimin kuyusunu kazdığı, kimi bir gecede şehirden alıp götürdüğünü bilende yokmuş, görende…
Tüccar görünümlüymüş, dükkanı da varmış. Ancak onu dükkanında nadiren gören olurmuş. Hani ayda alemde bir derler ya aynen öyle bir görünmeymiş. Yüzü genelde yarı kapalı dolaşırmış. Kimle gezer dolaşır, kiminle oturur-kalkar kimse bilmezmiş. Sırlı, yerine göre hırlı, kavgacı, iddiacı ilginç bir adammış. Allah onun şerrinden, iftirasından, sinsiliklerinden herkesi korusun diye dua eder olmuş insanlar.
On parmağında on marifet varmış amma, on da kara bulunurmuş. Kulp takmadığı adam, aleyhinde bulunmadığı görevli yokmuş. Ancak, üzerine gelindiğinde, hiçbir suçu kabullenmez, kendince her işin içinden sıyrılırmış. Onun bu sinsiliklerinden nasibini almayan neredeyse yokmuş. Payitahta isimsiz şikayetnameler yazar, ortalığı birbirine katar, nifak çıkartır, şehirde olaysız gün geçmezmiş. Lakin, hiç kimse de bu işin sebebi bu adamdır diyemezmiş. Ona kim dokunduysa eli yanmış. Sorguya çeken, zindana atan, şehirden sürgün eden kim varsa hepsinin hakkından gelirmiş. Sonunda onunla uğraşılmaz demişler.
Demişler amma nasıl olsa bana kimsenin gücü yetmiyor diye bu sefer o herkesle uğraşmaya başlamış. Şehir başına öyle bir bela almış ki, bu beladan nasıl kurtulacağım diye kara kara düşünmeye başlamış. Sinsi ise kendi gibi olan adamlarıyla şehrin içinde hakimiyetini kurmuş, şehrin en güzel konağına varmış kurulmuş. En zengin Ağanın kızını zorla almış. Adamın bütün varlığına el koymuş. Adamları vasıtasıyla da, ben kimseye bir şey yapmadım. Kendileri beni çağırdı, biri konağını verdi, biri beni kendine damat etti. Ne var bunda anam yok, babam yok, kime ne zararım var, faydamdan başka diye de her tarafta konuşur olmuş.
Şehir illallah dese de, adamları şehirde kuş uçurtmuyor, adama gelebilecek en ufak bir tehdidi, tehlikeyi anında haber veriyorlarmış. Payitahtta ona hayran olan, yaptığı işler karşısında onu gibi biri Payitahta da lazım diyenler varmış.
Ülkenin Sultanı adamlarıyla vasıtasıyla konuyu olabilecek en ince ayrıntısına kadar tahkik ettirmiş. Sonrada vezirlerini ve beylerini toplamış huzuruna, bu sinsi yılanı tez o şehirden çıkarın demiş. Çıkmazsa adamlarıyla birlikte yok edin. Şehir rahat bir nefes alsın. Sultanın huzuruna gelenlerden sinsi adama hayran olanlar hemen haber uçurmuşlar. Sultan ciddi, tedbirini alsın, onun yanında olduğumuzu da bilsin demişler.
Sinsi o kadar pervasızmış ki, ben düşüneceğime Sultan düşüsün demiş. Bu şehir benim şehrim. Ben ne dersem ondan başka hiçbir şey olmaz da, yapılmaz da bu şehirde. Ordusuyla gelse ne olacak. Ve meydan okumuş Sultana. Şehirdeki Vali Paşayı, Kadıyı, Subaşıyı atmış zindana. Muhafızlardan kendinden yana olanları yanına almış, olmayanları da, şehrin dışına çıkartmış. İsteseydim hepsini öldürürdüm amma ben öyle biri değilim diyerek kendince mesaj göndermiş bütün memlekete ve Sultana.
Kötüye arka çıkmaya her devirde meyyal olan insanlar, hemen onun yanında saf tutmuşlar. Şehrin önemli bir kısmı isyan eden sinsiyi Bey bilmiş. Yanındayız demiş. Öl de ölelim demiş. Sinsi Sultanın hasımlarıyla olabilecek en sinsi ittifaklar kurmuş. Şehre tam bir karmaşa ve kargaşa çökmüş. Şehirdeki akıl sahipleri bu gidişattan hepimiz sorumluyuz demişler. Bununla konuşmak belli ki kâr etmeyecek demişler. Ancak biz yine de son defa bir şansımızı deneyelim.
Şehrin en hatırlı ak saçlı, ak sakallı güngörmüş adamını yollamışlar sinsiye. Sinsi yaşlı adamı görünce, hoş gelmişsin amma boşa gelmişsin ihtiyar demiş. Hem çok geç kaldın, hem de daha önceden gelsen de dinlemezdim seni. Sen kim, benim huzurumda kelam etmek kim. Öylesine bir yol kat ettim ki, beni bundan böyle kimse durduramaz! İhtiyar, sen demiş sadece sinsi değilsin, eşkıya tabiatlısında… Eşkıyanın dünyaya hükümdar olduğu, hükmettiği görülmemiştir. Ayakların baş olduğu, baş olmaya yeltendiği zamanlarda, o ayağın sahibi hem ayaklarına, hem diline dikkat edecek! Bir de bakmış ayaktan olmuş, birde bakmış kellesi uçmuş. Şu sana kanan, aldanan şehir var ya, o şehrin akıbeti de iyi değil. Takıldılar senin gibi bir sinsinin peşine, kendi sonlarını hazırladıklarının farkında değiller. Ne oldu, adam mı oldun? Şehri aldın, şehir senin mi oldu? Kendi insanına vefası olmayanın Yaratana vefası olur mu? Memlekete bir faydası dokunur mu?
Sinsi, bana bak ihtiyar demiş, senin kelleni çoktan alırdım lakin, divane bir ihtiyarın canını aldı derler. Senin vebalini alamam. İhtiyar bak hele demiş, demek sen vebal de düşünürsün öyle mi? Sonunu iyi görmüyorum. Gel vazgeç bu sevdadan. Bu insanları da peşinden sürükleme. Sinsi, ihtiyarı kolundan tuttuğu gibi atmış dışarı. Bir daha gelirsen ayaklarını kırarım ihtiyar demiş. Sana yazık olur. Senin niyetin pişmiş aşa su katmak. Var git işine, ayağımın altında da fazla dolaşma!
Birkaç gün sonra, Sultan büyük bir orduyla şehri kuşatmış. Sinsi ve adamları şehrin surlarından, aşağıya bakmışlar. Sinsi, aylarca yetecek kadar suyumuzda var, erzak da demiş. Sultan bu şehre hiçbir şey yapamaz. O zamana kadar ittifak yaptığım Beylerden yardım gelir. Birde bakmışsınız, Payitahta yürümüşüm. Sultanın tahtına oturmuş, Sultan olmuşum!
Etrafında onu dinleyenlerden biri, Beyim demiş size Sultanlık pek yakışacak. İzniniz olursa ben size şimdiden Sultanım demek isterim. Bu laf pek hoşuna gitmiş sinsinin. İşte demiş olması gereken laf bu. Korkma yanıma gel, bana senin gibi doğruları söyleyen adamlar lazım. Ne olduysa olmuş, o lafları söyleyen adam, sinsiyi bir anda yakalamış, herkesin şaşkın bakışları altında surlardan aşağıya fırlatmış atmış.
Sinsinin adamları oldukları yerde çakılıp kalmışlar. Sinsiyi surlardan aşağıya atan adam. İşte demiş yapacağınız tek şey buydu. Açın şehrin kapılarını Sultanımıza…
Tek bir ok atılmadan, Sultan ve ordusu şehre girmiş. Sinsinin aynı kendine benzer adamları ve taraftarları birkaç saat içinde yakalanmışlar. Karşı koyan kellesinden olmuş.
Ak saçlı ak sakallı ihtiyar, sinsi belasından şehri kurtaran adama, evlat demiş, biz seni sinsinin en has adamlarından biri bilirdik. Adam babam demiş memleket sahipsiz değildir. Sinsiyi de, içten pazarlıklıyı da, haini de, hıyanet peşinde koşanı da boş bırakmaz. Bazen sessizce, bazen de ibreti alem olsun diye yoldan çeker alır. Alır ki, bir daha kimse böyle işlere heveslenmesin!
Anlatırlar ki, şehir Sultana söz verip tövbekar olmuş. Bir daha o şehirde sinsilik diye bir şey görülmemiş. Kim böyle bir işe tevessül etse, ahali o insanı kendi eliyle götürüp Zindancı Başına teslim etmiş.
Şehir şehire, sinsi sinsiye, içten pazarlıklı içten pazarlıklıya, kuyu kazan kuyu kazana, kulp takan kulp takana, ihtiyar ihtiyara, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…