Fenerlerle akşamdan sokakları aydınlatan çocuklar, şivliliğin tatile denk gelmesiyle dün daha bir heyecanla çıktılar sokaklara. Sokaklar adeta bayram yeriydi ve bayram sevinci akşama kadar sürdü. Büyüklerin cimriliğinden olsa gerek, daha öğle vakti olmadan, çocuklar kapılardan eli boş döndüler.
Konya’da çocuk olmanın, Konya’da büyümenin belki de en güzel tarafıdır şivlilik. Atalardan devam eden ve gelecek nesle bırakılacak, evlâdiyelik güzel bir mirastır. Pek çok ağabey, abla, anne-baba, dede-nine, dün 10-20, 30-50 yaş küçülmeyi istemiştir, çocukların mahcup ama mutluluk dolu gözlerine bakarken. O eski güzel günlerin özlemini şivlilik çocuklarını gördükçe daha çok hissettiniz biliyorum. Bizim de ellerimize büyükçe bir poşet alıp karışasımız geldi çocuklara.
Büyüdükçe hatıralara sığınır, onlarla avunuruz. Çocukluğumuzun Pirebi Mahallesi’nde “32” daire diye bildiğimiz adını hala unutmadığım Simkoy Sitesi vardı. Bugün de yerindedir. Apartmanda şivlilik diye çaldığımız kapının “modern” bir kadın tarafından hızla açılıp birkaç saniye sonra aynı hızla yüzümüze kapatıldığını hiç unutamam. Bir çocuğa yapılacak en büyük kötülük buydu. Yıllar geçse de unutulmuyor işte…
O zamanların şivliliği, kayısı, dut, elma kuruları, kuru üzüm ve leblebi, el büyüklüğünde yırtılmış pestiller, akşamdan itina ile gazete külahlarına konulmuş çitlek, asfalt dediğimiz (asfat diye söylenir) lokum-püsküüt filandı. “Asfat”, açık çikolata ve gofret, kapışılan en özel şivliliklerdi. Bu üçü için özel keseler taşınırdı, leblebiden tozlanıp deforme olmasın diye.
Bugün de güzeldir şivlilik… Normal zamanda gofret, bisküvi, leblebi gibi çerezi havada kapan çocuklar şivlilik günü bunları beğenmeyip burun kıvırırlar. Üzüm veren kapıya yönelen gruba “oolum orası üzüm veriyo len” diye ekipler caydırılır. Canga, Maximus veren kapılarda ise izdiham olur. Poşetlerdeki kek meyve suyu vb özel yiyecekleri, yorgunluk molasında kaldırımlarda, kameriyelerde öğle yemeği yaparlar.
Çocuklar, bizim göz aydınlığımız. Hiçbiri sizi maddi durumunuzdan ötürü, biraz daha ucuz şivlilik dağıtıyorsunuz diye kınamaz. Şimdi pek söylenemez ama eskiden mahallenin çocuğu zaten kimin hangi gelir düzeyinde olduğunu bilirdi.
İster bir gün önce marketten aldığınız sarı leblebilerden verin, ya da pazarda kilosu 3-4 lira olan açık gofretlerden dağıtın, gene de o çocuklara kapıyı açın. “Çocuk sevinçten çığlık ata ata kapımdan ayrılsın” diyorsanız, hora geçer şeyler verin. Yoksa bile, elinizde BİM’den alınmış sütlü, kahveli Türkan Şoray göbeği şekerlere bile eyvallahları olur onların. Yeter ki ganimetlerini evlerine tastamam götürüp akşam anne babalarına gösterebilsinler.
Siz siz olun, çocukları o sevinçten, kendinizi de onların yüzündeki coşkuyu, neşeyi görme mutluluğundan mahrum bırakmayın. Sokakta, sokağınız yoksa sitenizde en çok nevaleyi toplama artistliğini yaşatın olmaz mı, bir daha ki sefere…
Kale kapılarını andırır kapalı demir kapıları ve gözetleme kulelerini çağrıştıran kameraları olan sitelerde “korunuyorsanız” yapacak pek bir şeyiniz kalmamış demektir. Geleneği tamamen ortadan kaldıran bir hayat tarzını dayatan konutlarda, hatta pek çoğumuzun yaşadığı apartmanda bile çocuklar aşağıdan savuşturuldu dün. Farklı bir dünyayı temsil iddiasına zorlanıyoruz hepimiz. Utanacağımız günler çok yakındır. Şivlilik gibi adetler bitmeyecek belki, ama deforme olacak, istemesek de…
Üç aylarınızı, Recebinizi, en içten dilek ve dualarla kutlarım. Allah hepimize Ramazan orucunu tutup Bayram’ı hak edenlerden olmayı nasip etsin.