Hangi komplo teorisiyle açıklanırsa açıklansın 12 Eylül’ü izleyen yıllarda Türk insanı siyasi tercihleri ve bu tercihlerin arkasındaki felsefi altyapı hakkında eni-konu düşünme fırsatı buldu. Bu zoraki siyaset perhizi Türk seçmeninin sonraki yıllarda gösterdiği siyasi katılma, siyasi davranış ve siyasi kimlik performansları üzerinde şifa verici bir tesir gösterdi.
Yağmur dindi, gülenler, ağlayanlar belli oldu. Perhiz işe yaradı. Sağ ve sol kamplar arasındaki uçurumun sanıldığı kadar derin olmadığı fark edildi. Savaş baltaları toprağa gömüldü. İnsanlar birbirlerinin yüzüne epey zamandan sonra ilk defa peşin hükümlerin gölgelendirmediği açık yüreklerle baktılar.
Durdular ve düşündüler…
Biraz başlarını çevirme zahmetine katlanarak siyasi zeminde başka “Hayat alanları” olduğunu gördüler.
Ferahlama hissi fikir ve kültür hayatına da aksetti. Müşterek tartışma ve fikir üretme platformları ciddiyet ve aktivite kazandı. Yeni dostluklar ve ilişkiler değişerek değil gelişerek gelişti…
Diyalog başlangıçları Türk aydınlarının büyük bir bölümünü yeni ve daha güvenilir değerler mutabakatında buluşturdu.
Demokrasi, çoğulculuk, her fikre saygı ve kendini ifade hakkı, inanç hürriyeti, 1980 sonrasının yükselen değerleri oldu.
Kısaca Türkiye’deki siyaset olması gereken yerdeydi. Teori arkada kalmıştı. Sonra tekrar eski halimize dönmeye başladık. İnsan manzaraları, tahammülsüzlükler, iftar sofralarındaki israflar, demokratik iletişim ortamının (Sosyal Medya) sertleşmesi, demagojiler ve komplo teorilerinin ortaya çıkmaya başladığı yıllara yeniden döndük. Popülizm kokan söylemler ve tartışmalar gündemi işgal etmeye başladı.
Şimdi elbirliğiyle fırtına bulutlarını üflemeye başlamış bulunuyoruz.
Hava giderek sertleşiyor. Kamplaşmalar tırmanıyor, kimlik tanımları, yeni yeni milliyetçilik tanımları, toprak ve samimi olmayan inanç söylemleri, kumpaslar, halka tepeden bakmalar, yok saymalar, benim dışımdakileri düşman gösterme girişimleri… Artık birilerinin işlerini hayli kolaylaştırıyor.
Karşıdakini “düşman” işaret ederek, yandaşlarını ürküttükten sonra onları parti bayrağının altında tutmak daha kolaylaşacak sanılıyor. Kamuoyunun sağduyusuna değil korkularına hitap ediliyor ya da sırçalı köşklerde halkını anlamadan dinlemeden yukarıdan bakarak onun adına politika üretiliyor. Ya da elinde kadehlerle ülke yönetimine talip olunuyor.
Herkese göre saflar sık tutulmalıdır.
Bu gidiş tehlikeli bir gidiştir.
Biz-Siz
Bizler-Onlar
Milliler-Gayrimilliler
Namaz kılanlar-kılmayanlar…
Götürmeyin bizi oralara.
Hayır!
Hayır!
Hayır!
Tek Millet
Tek Bayrak
Tek Yürek
Tek Devlet…