Siyaset; tarihsel anlamda değerlendirildiği zaman görürüz ki insanın ortaya çıkışı ile birlikte toplu yaşamın bir gereği olarak sahnedeki yerini almış ve binlerce yıl yöneten ve yönetilen arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ile iktidarın elde tutulması davranışlarına yön vermiştir. Siyaset; toplu halde yaşayan insanların çatışma halinde olan çıkarlarının uzlaştırılması faaliyetidir. Çıkarlar söz konusu olunca da “siyasi ilke ve siyasi ahlak” gibi kavramlar da tartışma konusu olmuştur. Çünkü siyaset ilke işidir.
Madem siyasetin kuralları belli o zaman siyasetin içinde olan herkesin bu kurallara, uygun davranması gerekir. Devlet, siyaset ve siyasetçi arasında, hedefler ve öncelikler anlamında, bir takım farklılıkların olması doğaldır. Fakat şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; Siz siyasette ilkeli olduğunuz sürece anlamlı bir iş yapmış olursunuz. Siyaset yapmanın temel amacı; düşünceyi iktidara taşımadır. Bunu anlıyorum ama bu her şeye rağmen olmamalıdır. İşte tamda burada ilkeler ve siyasi ahlak devreye girer.
Bana göre siyasette ilke; “hayatın gerçeklerinden ya da birilerinin söylediği gibi “oyunun kurallarından falan değil, insanlık erdeminden kaynaklanır. İlkelerini yitiren ya da göz ardı edenlerin, hedeflerinden söz etme imkânı ve hakkı da ortadan kalkar. O nedenle ortaya bir hedef koyanlardan, ilkeli olmalarını beklemekten daha doğal ne var ki? Aslında temel sorun bir yönetme sanatı olan siyasette değil ilkesizliği bir yaşam biçimi haline getiren siyasetçilerdedir. Bu gün gençlerimizi siyasetten uzaklaştıran da budur.
Bir süredir siyasi partilerin il ve ilçe kongrelerine şahit oluyoruz. Siyasetin ve demokrasinin doğasında seçim ve yarış vardır. Fakat maalesef; siyasette ilkesizliğin ve kuralsızlığın hiç bu kadar rağbet gördüğü bir dönem olmamıştı. Artık devre göre davranmak, siyasi çıkarlar için her türlü değeri ayaklar altına almak, siyasi ikbal için her türlü rezilliğe göz yummak hatta aklamak, her devrin adamı olmak marifet sayılır oldu. Ve en kötüsü de bu ilkesizlik devletin en tepesinden en alt kademesine kadar bir virüs gibi yayılmaya başladı. İlkeli insanlar hor görülür, yadırganır, hatta hainlikle ve akılsızlıkla suçlanır oldular. Aslında bu yönleriyle o ilkesiz insanlar beklide kendilerinin sahip olmadığı değerlere, birilerinin hala sahip çıkıyor olmasından rahatsız oluyorlardır. Bakınız Gandhi bu konuda ne diyor; Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.
Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; Dava ve siyaset bir ilke işidir. Tarih ancak siyaseten ve ahlaken dik duranları ve ilkeli olanları yazar. İlkesiz, siyaseti çıkarlarına alet edebilecek kadar seviyesiz, yaşın ve siyasi tecrübenin ilkesiz olunca anlamsılaştığını bilmeyecek kadar cahil, birilerinin yalakalığını yapacak kadar basit ve ahlaksız insanlar tarihin çöplüğünde kaybolup gitmeye mahkûmdur. Sözüm anlayana…