Çok küçük veya öğrenme güçlüğü çeken çocuklara yön bilgisi verilirken soğan ile sarımsak eğitim aracı olarak kullanılmaktadır. Çocuk, solu sağı öğreninceye kadar sol tarafını soğan, sağ tarafını sarımsak olarak bilir.
Soğan solcu sarımsak ise sağcı olmuştur. Şaka şaka!
Şaka bir yana bazı yıllar değişse de genel olarak sarımsak fiyatı soğanın üç, dört hatta beş katı olmuştur. Bu sene ise soğan sarımsaktan geri kalmamış soğan ithalatı yapılmak zorunda kalınmıştır. İthal soğan yerlinin yerini tutmasa da iyi veya kötü fiyatlara katkı yaparak bir nevi maksat hasıl olmuştur.
-Ne anlatıyorsun kardeşim, anlatacağını doğru dürüst anlat, diyebilirsiniz!
Ne anlatmak istediğimi biliyorum da nasıl anlatacağımı net olarak ortaya koyamadığımdan biraz eveliyor geveliyorum, kusura bakmayınız!
Şu sıralar siyasi fenomene dönüşen soğan patates muhabbetine girmeden sadede gelelim.
Tüm dünya toplumlarında olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman keskin sınırlarla ayrılmış sağ, sol siyasi akımlar günümüzde marjinal düzeyde kalıp genel anlamda “MENFAATİZM” toplumun ağırlıklı ideolojisi haline dönüşmüştür. Şu anda en geçerli ideoloji “Menfaatizm” dir.
Yön belirleme de sol yanım “soğan” sağ yanım “sarımsak” geçerliliğini kaybetmiş yönü belli olamayan yeni bir kavram ortaya çıkmıştır. Bu kavramın adı “SOĞANIMSAK” yani “YÖNSÜZLÜK”; başka bir ifadeyle “FIRILDAKLIK”!
Bugün gerek toplumsal gerekse siyasi olarak yaşadıklarımız bu değerlendirmemin somut gerekçelerine en iyi göstergedir. Ülkemizde bütün kavramlar yerini yeni kavramlara bırakmak zorunda kalmıştır. Türkiye’de ideolojik anlamda sol sağ kalmadığı gibi ideolojide kalmamıştır.
Dönüştük veya dönüştürüldük. Öyle bir hale geldik ki, övgülerimiz, sövgülerimiz bu minval üzerine göre yön değiştirmektedir. Dün öven bugün sövebiliyor; dün söven bugün övebiliyor. Bu durumun en mantıklı açıklamasını mantıksızlık içinde açıklayabiliriz. Eğer mantıklı bir açıklama aramaya kalkarsanız bulamazsınız, bulamadığınız gibi kendinizi zorlar kafayı da sıyırabilirsiniz.
Bu durum toplumun sağlam bir ideolojisinin olmadığını göstermektedir. İdeolojiler toplumun en önemli motivasyonun araçlarıdır. Toplumun her ferdinin bir ideali olmalıdır. İdeali olmayan insan boş insandır. İdeolojinin kelime karşılığı fikir, düşüncedir.
Maalesef, halkımızın kahir ekseriyetinin ideolojik bir bunalım yaşadığını düşünüyorum. Belki biraz abartmış gibi görülebilirim; ancak, yaşadığımız toplumsal ve siyasi yozlaşma süreci tespitimin temelsiz olmadığının en somut göstergesidir.
İnsanımız yaşanan toplumsal yozlaşmaya ve milli manevi değerlerin dejenerasyonuna karşı üzerine düşeni yapamadığı gibi kaygıda duymamaktadır.
Hiç oraya buraya çekmeden yaşanan bu “ideolojisizlik” durumunu kabul etmek zorundayız. Bu durumu kabul etmeden gerçek çözüm yollarını bulamayacağımız gibi bu durumun acı sonuçlarını hem birey hem de toplum olarak misliyle yaşayabileceğimizi, hesaba katmalıyız.
Esas amacım; siyasi tercihler değil, ideolojik tercihlerdir. Ülkemiz insanının yüzde 70 sağ, yüzde 30 sol partiler tercihi bana göre ideolojik anlamda aldatıcı bir oran olup bu durumun hiç bir geçerliliği kalmamıştır. Bir toplumun ideolojik yapısını net olarak anlamak için toplumun siyasi tercihlerine değil, yaşam biçimi tercihlerine bakmak gerekir. İdeolojilerin en çok etkilediği alan yaşam alanıdır. İnsanın içinde bulunduğu fikri ve düşünce dünyası mutlaka insanın yaşamını etkiler.
Birlikte çalıştığım Muğlalı bir arkadaşım yıllar önce “bizim Muğla’nın sağcıları sizin Konya’nın solcuları gibidir” diye bir değerlendirmede bulunmuştu. Şimdi ise bizim Konyalı sağcıların yaşam biçimi olarak Muğlalı sağcılara dönüştüğünü, düşünüyorum.
Yirmi otuz yıl öncesi solcu bir ailenin yaşam biçimi ile bugün kendini milliyetçi/muhafazakar tanımlayan bir ailenin yaşam biçimi arasında bir fark kalmamıştır. Bazı farklılıklar olsa da muhafazakar/dindar tanımlayan ailelerde de aynı durumu görmekteyiz. Mesela, haramlık selamlık, kız çocuklarının örtünmesi gibi.
Burada zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ve üniversitelerin özellikle de en küçük ilçelere kadar meslek yüksek okullarının yaygınlaştırılmasının çok büyük etkisi olmuştur. Muhafazakar/dindar olarak tanımladığımız ana babaların çocukları üzerinde etkisi azalmıştır. Elbette ki, bunda sosyal ve görsel medyanın etkisi tartışılamaz; ancak, en fazla etkilenme akran grubu içinde gerçekleşmektedir.
Sonuç olarak toplumun kahir ekseriyetinin yaşam biçimi İslami yaşam biçiminden uzaklaşarak sekülerleşme eğilimine girmiştir.
Mahremiyetin olmadığı yerde manevi terakkiden söz edilemez.