Ülkeyi yönetenlerin nasıl bir yozlaşma içinde oldukları gözler önüne serilmeye başlandı. Halktan ve adaletten kaçırmak için sıfırlanmaya çalışılan milyonlarca dolarlar, erimiş hali 30 milyon olan avrolar, “nasıl olsa kucağımıza düşecek” diyerek 10 milyon dolar rüşveti az görmeler, arsa ve villa vurgunları, memura bahşişi önden verme nasihatleri. Bunların hepsinin başına sonuna arsızca eklenen riyakar “inşallah”lar, “nasip”ler, “kısmet”ler, “Selamünaleyküm – aleykümselam”lar... Hepsini bir bir ibretle izliyoruz hamdolsun!
Son olarak, yolsuzlukları ayakkabı kutularından ve çelik kasalarından taşan kişilerin toplum vicdanını yaralar biçimde tahliyesi, yargıdaki REZAlet ve çifte standardın ulaştığı boyutu gözler önüne serdi. Yürütme’nin Başı aylardır genelkurmay başkanı tutukluyken söyleyemediği sözü bu tahliyelerden sonra söyledi, “hak yerini buldu”. Adaletin bakanı ise “yargının takdiridir” dedi. HSYK’nın kendi emrine verilmesiyle, ülkedeki hukuk tutulması en karanlık halini almışken, yargının bağımsız bir takdiri olabileceği sözüne kim inanır?
Mutlak iktidarı ele geçirmek için yargıya ve diğer devlet kurumlarına yapılanların çok daha fazlası bundan sonra gücü yitirmemeye yönelik olarak sürdürülecek. Çünkü iktidarı yitirirlerse çok büyük bir hesaba çekileceklerini ve sonlarının felaket olacağını bildiklerinden her yolu deneyecek durumdalar.
Demokrasinin fren ve balanslarının işlevsiz hale getirildiği bu ortamda, şiddeti giderek artan bir nefret dili bilinçli biçimde ve sorumsuzca kullanılıyor. Bunun çoktan beri başarıyla uygulanan her seçimden önceki toplumu kamplaştırma politikasının devamı olduğu açık. Ancak bu kez durum çok daha ciddi ve riskli...
Yürütme’nin Başı “hesabı çok ağır olacak” diyerek bir gruba yönelik endişe verici tehditlerde bulundu. Bununla da kalmadı, muhalif sesleri hain ve terörist, solcuları da ateist ilan etti. Anlaşılıyor ki, seçim başarısı da yenilgisi de siyasal iktidarı intikam almaya ve büyük bir cadı avına yöneltecek. Hedefinde muhalefet partileri, cemaat, TÜSİAD, TUSKON, ODTÜ, Batı dünyası, solcular, ateistler, sivil toplum örgütleri, basın, sosyal medya ve taraftar grupları olacak. Bağımlı yargı ve Muhaberat benzeri yeni bir olası MİT yapılanması, seçim sonrası yürütülecek operasyonların ana aygıtları olabilir. Yaşanabilecek kaos ortamında etnik ayrılıklar yeni boyutlar kazanabilir. Bunlar ve daha birçok potansiyel risk karşısında, ne pahasına olursa olsun gücü koruma hırsının sonuçları ağır olabilir. Dünyadaki örneklerinde büyük toplumsal çalkantılar ve iç çatışmalar böyle ortamlarda alevleniyor.
Bu nedenlerle, iktidar partisinin iç dinamiklerini demokrasiye ve sağduyuya yöneltecek sorumlu insanlara ve “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” şeklinde yorumlanabilecek bir seçim sonucuna büyük ihtiyaç var. Bunu parti yöneticisi ve milletvekilinden, seçmenine kadar toplumun her düzeyinden yurtsever insanlarımız sağlayacak.
Umarım bunun işaretlerini önümüzdeki son üç haftada görmeye başlarız da; artık ben de amatör yazı denemelerimde siyaset yerine biraz daha fazla bildiğimi zannettiğim konulara yer verebilirim.