Uzun uzun zaman önce memleketin birinde oldukça hareketli, toprakları bereketli bir şehir varmış. Bu şehrin orta halli mahallelerinden birinde oturan bir adamın bir sabah kapısı çalınmaya başlamış. Adam açmış kapıyı, bakmış ki karşısında hiç tanımadığı iki yabancı. Bizim Ağamız seni Sur dibindeki Handa bekler demişler. Üzerine bir şeyler giy, bizimle geleceksin. Adamın karısı çocukları, endişe etmişler. Karısı kim bu ağa demiş. Adam hiçbir şey demeden giyinmiş, adamlarla birlikte varmışlar hana…
Hancı adamı görünce, ne işin var benim hanımda demiş. Maraza çıkardın diye bir daha bu hana gelmeyeceksin demedim mi? Ağanın adamları dur Hancı baba demişler. Bizim ağamız çağırdı. Ağamız ne diyecekse desin, sana söz, kolundan tutup biz atalım hanın dışına…
Hancı, Ağanız benim de ağamdır demiş, madem o çağırdı, girsin bakalım içeri. Ağanın adamları adamı kapıda bekletmişler. İçeriye girip adamla ilgili topladıkları malumatı ve hancının adam hakkında söylediklerini de ağaya aktarmışlar. Ağa tamam demiş, şimdi alın bakalım şu adamı içeri demiş. Adam süklüm-püklüm girmiş içeriye, buyur ağam demiş, seni bilmem, seni tanımam, adamlarını ilk defa görüyorum, bu hancıdan da zerre kadar hazzetmem, ne diyeceksen de…
Ağa, ben demiş uzak bir diyardan gelirim. Senin akrabalarında o diyardanmış. Sana Amcandan büyük bir miras kaldı. Ölmeden önce de bana vasiyet etti. Şu anda bu şehrin en zengin adamı sayılırsın artık. Adamın gözleri ışıldamış. Hemen ağanın eline yapışmış. Kaç kere öpmüş heyecandan kendi de bilmiyormuş.
Adam altınları ve kıymetli eşyaları teslim aldıktan sonra, çıkmış Hanın avlusuna. Hancı demiş, bana bir araba hazırlat, neyse masrafı gel yanıma. Hancı bir araba hazırlatmış. Adam, belindeki altın kesesini çıkarmış, içinden birkaç altın alıp Hancının önüne atmış. Sana fazla amma demiş, bugün hiç olmadığım kadar iyi günümdeyim. Sonra altın dolu arabayla gelmiş evine. Hatun demiş, yokluk-yoksulluk bitti. Bizim zamanımız başladı. Bundan sonra bu şehrin ağası benim. Ağa karısı sensin. Bundan böyle görecekler ben kimim, neciyim? Bu şehrin Sultanı olacağız, şehir ayaklarımıza kapanacak. Şehrin merkezinde Bey konağı var ya…Bey ölünce Konak sahipsiz kaldı. Kimse istedikleri parayı veremedi. İşe oradan başlayalım. Kadın bende demiş yapacağım çok iş var. Bundan böyle korksun benden Ağaların Beylerin karıları…
Adam, hemen Bey konağının varislerini bulmuş. Kısa bir pazarlıktan sonra. Konağı ederinin yarı fiyatına almış. Bende demiş para peşin. Konağı almış. İçindeki çalışanlara bundan böyle demiş Bey de benim, Ağa da. Bana değil hanımıma bağlı olarak çalışacaksanız, o ne diyorsa onu yapacaksınız. Sonra varmış Bedesten Ağasına, Ağa demiş. Bedestende satılık bir dükkan vardı. Ne oldu o dükkanın durumu. Satılmadı demiş ağa. Kaç altın demiştin? Bedesten Ağası, satılık amma demiş sana değil. Adam kaç altın dedim Ağa demiş, nihayetinde dükkan senin değil, ben usulen sordum. Gider asıl sahibinden alırım.
Bedesten Ağası, bak demiş sonradan görme ağa bozuntusu, senin niyetin niyet değil, gittiğin yol yol değil, yanlış yollarda yürüyorsun. adam param var pulum var demiş, bende ağalığı beyliği paramla satın aldım. Bu şehirde bundan böyle benim hükmüm yürüyecek. Varsın bana sonradan görme ağa desinler. Eyvallah derim. Dün tek bir akçem yoktu. Şimdi kaç altınım var, sayısını bilmem. Akıllı ol, Bedesten Ağalığını da elinden alırım haberin olsun.
Sonradan görme ağa, o dükkanı almış, şehirde kimin durumu kötü, kim borca harca batmış onları buluyor, ellerinde ne var, ne yok, öldüm fiyatına alıp geçiyormuş. Borç isteyenlere de, tabi diyormuş elbette bu kapıya geleceksiniz. Önemli olan işiniz görülsün. Ben bu kapıya geleni boş çevirmem. En az on altın veririm. Lakin üste beş altın isterim. Benden on altın alan, on beş altın olarak getirip verecek. Veremedi mi, evini, tarlasını, bahçesini elinden alırım.
Şehirde lafını sözünü sakınmayanlardan biri, şehrin ortasında sonradan görme ağanın çıkmış yoluna, dur demiş. Hiç mi utanmazsın, hiç mi Allah’tan korkmazsın. Bu şehrin insanları senin kölen mi?
Sonradan görme ağa, sen de kimsin çulsuz demiş, malımın ortağı mısın? Sana ne benim ne aldığımdan, sattığımdan. Çekil yolumdan, yıkıl karşımdan!
Eli sopalı adam, senin yaptıkların yetti artık demiş. Elindeki sopayı sonradan görmenin suratına öyle bir indirmiş ki, sonradan görme kan revan içinde yıkılmış yere. Adamları sopalı adamın elinden sopasını alıp, kıskıvrak yakalamışlar. Ağam demişler. Biz bu densizi ibreti alem için şehrin meydanında asalım. Asalım ki, bir daha bu şehirde ağamıza kalkan ne el olsun, ne de sopa. Canı bir hayli yanan sonradan görme, asın demiş. Asmaya götürürken de yerlerde süründürün. Herkes görsün.
Adamlardan biri, bir at getirmiş. Meydana kadar süründürelim bu kendini bilmezi diye konuşmaya başlamış. Tam o anda Muhafız başı çıkmış gelmiş, dur demiş adama! Biz burada varken kendi başınıza iş yapamazsınız. Hele bir adamı asmaya kalkarsanız, asanı, asmaya yelteneni bu meydanda asarım. Adam sen kimsin ki demiş? Bazı Muhafızlar, yeni Muhafız başı demişler. Adamda sen demiş bizim ağamızı tanımıyorsun her halde. Bu şehir onun. Hanlar onun, konaklar onun, çarşı onun, bedesten onun. Ona el kaldıranın cezasını vermezsek, yarın başkaları çıkar. Sen kendi işine bak Muhafız başı. Biz sana karışmayalım, sen bize karışma. Buraya geldin, hiçbir şey görmedin. Al şu bir kese altını. Sen yoluna, biz yolumuza…
Muhafız başı, çekmiş kılıcını, o adamı bırakın demiş. Sonradan görme ağanın adamı, yakalayın şu Muhafız başını demiş onu da asalım meydanda.
Demiş demesine de, Muhafız başına doğru yönelenlerin üzerine ok yağmış. Muhafız başının her tarafa gizlenmiş muhafızlarının attığı oklardan, adamlardan kimse sağ kalmamış. Muhafız başı, onu asalım diyen adamın oracıkta kellesini almış.
Şehir de, sonradan görme ağanın mağdur ettiği insanların hepsi Muhafız başının etrafında toplanmışlar. Muhafız başı, birkaç saat sonra sonradan görme ağayı konağında kuşatmış. Konak kale gibi bir yermiş. Mahzenleri ve tünelleri olduğu konuşulan, korunaklı bir yapıymış. Tam bu sırada Vali Paşa Muhafız başını Vali Konağına çağırtmış. Muhafız başı demiş, sana kim emir verdi de kuşattın Ağanın konağını. Derhal o kuşatmayı kaldır. Olmaz demiş Muhafız başı ben emri daha büyük bir yerden aldım. Vali Paşa, sen demiş bana bağlısın, benim emrimdesin. Kimse bu şehrin itibarlı ve zengin bir ağasını sokak ortasında yaralayamaz! Başına sopayla vurarak öldürmeye teşebbüs edemez!
Muhafız başı, Vali Paşam demiş kimse de bu şehri kendine kul köle edemez, bu şehrin insanının zorla hürriyetini elinden alamaz. Siz bu hale nasıl göz yumdunuz? Nasıl izin verdiniz? Ben bu şehre geleli sadece üç gün oldu. Benden önceki Muhafız başını surlardan aşağıya atmışlar. Paramparça olmuş zavallı. Onu atanı öldürdüm. Durmayacağım, seni dinlemeyeceğim, seni dinlememek içinde elimde ferman var!
Muhafız başı, sonradan görme ağanın kafasına sopayla vuran adamı almış yanına, konağın gizli girişlerinden muhafızlarla birlikte girmişler konağa, akşama kalmadan konak teslim olmuş. Sonradan görme ağa, bu şehir demiş bana gırtlağına kadar borçlu. Ben bu şehrin sahibiyim. Beyiyim, ağasıyım. Herkesin ekmeğini ben veriyorum. Ben olmasam aç bu şehir aç diye bağırmış, çağırmış. Muhafız başı anlatacakların, söyleyeceklerin bitti mi demiş. Ağa bitmedi amma demiş, varsayalım ki bitti. Muhafız başı sana demiş iki yol. Birincisi, bu şehirde kimsenin bana borcu yoktur, benim de onlardan alacağım diyecek, şu belgeyi imzalayacaksın, ya da senin ve karının kellesini alacağım. Kimsenin kimseye yine borcu kalmayacak. Gel beni dinle imzala şu belgeyi, verilecek cezaya razı ol!
Anlatırlar ki, sonradan görme ağa, belgeyi imzalamış mı, yoksa kellesi mi uçmuş, tevatürler ve rivayetler uçuşmuş gitmiş! Şehirde yaşayanların kimseye borcu-harcı kalmamış. Bir daha da o şehirde sonradan görme davrananlara göz yumulmamış. Muhafız başı o şehre Vali Paşa olmuş, sonradan görme ağanın kafasına sopa vuranda, Vali Paşaya danışman.
Şehir şehire, sonradan görme sonradan görmeye, sonradan görmenin karısı sonradan görmenin karısına, eli sopalı eli sopalıya, Vali Paşa Vali Paşaya, Muhafız başı Muhafız başına, han hana, hancı hancıya, ahali ahaliye benzer….
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…