Kimliğinde T.C. yazdığı halde, Türkiye düşmanları ile birlikte hareket eden, babam da olsa “hain" dir.
Ermeni Lobisinin örgütlediği bazı devletlerin, 24 Nisan 1915 olaylarını “Ermeni soykırımı" olarak kabul etmelerini anlıyoruz da, T.C. kimlikli satılmışlara ne demeli?
Türkiye, yıllardan beri tüm dünyaya çağrı yapıyor.
“Biz arşivlerimizi açıyoruz. Ermenistan da açsın. Bilim adamları karar versinler. Bu konu siyasetçilerin vereceği bir karar değildir.”
Kimse yanaşmıyor. Belli ki niyetleri üzüm yemek değil.
Eldeki vesikalar da gösteriyor ki, Ermenilerin bulunduğu bir çok yerde Müslümanlar çoluk-çocuk, kadın erkek demeden hunharca katledilmişlerdir.
Türkiye’yi yönetmeye talip olan partilerin, milletin hassasiyetine saygı göstermesi gerekir.
İl başkanı “Türkiye soykırım yapmıştır" diyen parti, il başkanının kulağını çekemiyorsa, boşuna efelenmesin. Millet o partiye iktidarı vermez.
05 Kasım 2019’da yayınlanan bir yazımı bugün yeniden paylaşmak istiyorum. Okuduğunuz zaman nedenini anlayacaksınız.
“Bugün sizlere Abdal Halil Ağa’yı tanıtmak istiyorum. Onu tanıdıkça sevecek, hayran olacaksınız.
Abdal Halil Ağa’yı günümüze taşıyacak, hainlerle vatanseverlerin farkını göreceksiniz.
Oğuz Boylarının Abdallar Oymağı’ndan olan Halil Ağa, Maraş'a Horasan’dan göç etmiştir.
Abdal Halil Ağa davulcudur. Geçimini de düğünlerde davul çalarak kazanır.
O yıllarda ülkemiz çok büyük zorluklar yaşamakta, insanlar adeta kan ağlamaktadır.
Kendisini “medenî” olarak tanımlayan Avrupa devletleri, ülkemizi kendi aralarında parsel-parsel paylaşmışlar. Önce İngilizlere verilen Maraş, anlaşma gereği daha sonra Fransızlara devredilmiştir.
Şehri İngilizlerden teslim alacak Fransız İşgal Birliklerini, görkemli bir törenle karşılamak isteyen işbirlikçi Ermeniler, işgalden bir gün önce 28 Ekim 1919'da Abdal Halil Ağa’nın yanına giderler.
Abdal Halil Ağa'dan, adamlarını toplayıp davullar zurnalarla Fransız Birliklerini karşılamak için para teklif ederler. Abdal Halil Ağa “Bu din bahsidir beyim. Değil bir kese altın, davulumun kasnağını altınla doldursanız bile, ben, din kardeşlerimin bağrına çomağımı vuramam!” diyerek teklifi reddeder.
22 gün süren Maraş harbinde Maraşlılar, takdir edilecek bir direniş gösterir. Nihayet 12 Şubat 1920'de, Fransız Birliğinin bir varlık gösteremeden şehirden kaçmasıyla esaret son bulur.
Abdal Halil Ağa tüm davulcuları toplayarak, bu büyük zaferi davul zurnalarla, halaylarla kutlarlar.
Tam 100 yıl önce de (sözüm ona) medeni (!) Avrupa, ülkemizi karıştırmak için elinden gelen her hainliği yapıyordu. Hâlâ kin ve düşmanlığa devam ediyorlar. O yıllarda da yerli işbirlikçileri vardı, şimdi de.
O yıllarda insanları altınla satın alıyorlardı, şimdi ise dolar kullanılıyor. Değişmeyen tek şey hainlik.
Bazı kendini beğenmiş kibir abidesi ukala tipler “davulcu” denilince burun kıvırırlar. Ancak kimin deli, kimin de velî olduğunu ancak Allah bilir.
Abdal Halil Ağa, bazı “soysuzların” asla reddedemeyeceği menfaat karşısında öyle bir asalet göstermiştir ki; vatan aşkının ne demek olduğunu haykırmıştır. Ruhsuz hainlerin bunu anlamasını beklemiyoruz.
Avrupa, Türkiye'ye düşman, muhalif ve hain ne kadar fraksiyon varsa hepsine de kol-kanat germektedir. Düşmanlıklarını gizlemeye gerek dahi duymuyorlar. Ama gün gelecek, besleyip büyüttükleri yılan kendilerini ısıracaktır.
Çünkü bizde Abdal Halil Ağalar hiç bitmez...
Çünkü biz bir ölür, bin diriliriz...
Çünkü biz “öldü” denildiğinde, küllerimizden yeniden doğarız...
Çünkü biz ölümden korkmayız. Esir olmaktansa ölmeyi tercih ederiz.
Kısacası ölümden korkmayanlardan korkacaksın azizim.”