Yazılarımda son günlerde Orucun da manevi etkisiyle daha çok sosyal konulara değinmek istiyorum. İşten ve seyahatlerimden arta kalan zamanlarda enerjik, sağlıklı kalmak ve dinlenmek üzere zaman buldukça spor yapmaya çalışıyorum. Ramazan Ayı dışında da spor benim hayat tarzımın en önemli konularından biri. Spor, sağlıklı beslenmeyle birlikte fiziksel ve zihnen rahatlatıyor insanı.
Çevreyi gözlemleyen ve detaylara inen yapım beni hayatla ilgili bazı ipuçlarına kolay götürüyor. Gezdiğim yerler klasik-tarih, çağdaş-modern tarzda da olsa eşyayı, binayı, yolları, dağları yani insanı kuşatan tüm zaman ve mekânı gözlemeye çalışırım. Böyle bir bakış insanı fazlaca analitik yapıyor.
Dünyanın her tarafında yaşına bakmaksızın atletik görünen insanlar var. Bu nedenle ülkemde veya dışarıda bu tip kişilerle kolay irtibat kurabilirim. Fit bir İngiliz’ in yıllar önce “sırtımda bana ait olmayan bir yükü taşıyacak kadar aptal değilim” sözünü hiç unutmadım.
Çağımızın hastalıklarından biri olan obezite belki de kafamı taktığım en büyük meselelerden biri. Obezite, dünyanın özellikle gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de önemli meseleleri arasında. Yeme, normal bir ihtiyaçtır ancak artarak israf noktasına kadar giderse kötü. Aşırı tüketim üzerine hareketsiz yaşam da obeziteye gidişte hızlanma, zihinde ve bedende yağlanma demektir.
Bu tarz yaşam insanı yaradanın emir ve yasaklarının ötesinde ideolojik ayrışmalara, devamında da zaman, mekân ve eşyaya köleliğe kadar götürüyor:
Sonuç: az tüketenlerle çok tüketenlerin kavgası.
Dinimizin bu konuda ne güzel emir ve yasakları var: yiyiniz, içiniz ancak israf etmeyiniz. Yemek ve içmek helal, ancak israf haramdır. Helâl ve haram; bu kadar zıtlık bir arada, bir cümlede ele alınmış. Bu tercih, bir ruhi derinlik, nasıl oluyor da bu kadar güzel ve kestirme yoldan açıklanabiliyor?
İyi de, bu güzel emre nasıl uyup, tüketimi nasıl kontrol edeceğiz, mesele burada. Yeterince yiyoruz ve içiyoruz hoş da; fazlasının dayanağı yok, yani altı boş, bilmek gerek. Bunu da öğretmek için yaradan, uygulamalı olarak Oruç’u göndermiş. Bu kişisel bir kontrol ama aynı zamanda aç olanların halini anlamak için bir sosyal boyutlu bir ibadettir oruç.
Bütün bunlara rağmen Ramazan da kilo alan arkadaşlar bilirim, elbette kilo verenler de var. Ancak şu anlaşılmasın oruç burada kilo alıp verme süreci değildir, tam aksine insanı çevreleyen değerlerin daha belirgin ortaya çıkmasını sağlayan bir manevi süreçtir, ibadettir. Orucu da sağlıklı olanlar tutar.
Normal zamanlarda olduğu gibi, oruçlu iken de kontrollü olarak spora olan tutkumu ihmal etmemeye çalışıyorum. Spor ve orucun sonucunda elde edilen manevi değerler ve sağlık değil mi?
Yavaş-ritimli yürüyüşler, hafif ağırlık kaldırmaları, kontrol edilebilirse yüzmeler. Mesele sıcak yaz günlerinde sıcaktan şikâyet edip tembelliğe girmekten ziyade, orucun manevi atmosferinde daha zinde, daha enerjik, daha düzenli, daha kontrollü bir süreç sistematik olarak kullanılabilmeli.
İftar sonrası eşinizle beraber arabayla uzak camilerden ziyade, zorlamalı da olsa orta uzaklıkta, yürüme mesafesinde gidilen camilerin tercih edilmesi bile ruhi ve bedeni zindelik kazandıracaktır. Bu aynı zamanda maddi ve manevi gıdalarımızın bedeni ve ruhi hazmı da artıracaktır, sanırım.
Oruç yılda bir gelir,
Bize misafir olur,
Ona iyi bakarsan,
Ruhum hep zinde kalır.
Allaha emanet, hayra muhatab olunuz, efendim.