Avrupa Birliği ile ekonomik anlamda olan işbirliğimiz 1966 yılına kadar dayanır. O tarihte karşılıklı imza altına alınan ve Ankara Protokolü olarak kabul edilen anlaşma hükümlerine göre 30 yıl süren hazırlık aşamalarının sonucunda 1996 yılında tam entegrasyon sağlanmış ve Türkiye, Avrupa Birliği ile tam Gümrük Birliği sağlamıştır. Bu anlaşma Türkiye’ye AB’nin Ortak Ticaret Politikasını üstlenme yükümlülüğü getirmektedir. Aradan geçen yıllar boyunca gerek AB Gerekse Türkiye kendi içinde uygulanan Ticari politikalara bir geçiş oluşturabilmek için Gümrük Birliği dışında kalan 3. ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) imzalayarak kendi menfaatleri doğrultusunda politikalar üretmişlerdir. Özellikle AB 2000 sonrası Dış Ticaret Stratejisini geliştirmiş ve gelişmekte olan ülkelerle STA’lar imzalayarak kendi lehine avantajlar oluşturma yoluna gitmiştir. Türkiye sadece AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması imzaladığı ülkelerle yada müzakere yürüttüğü ülkelerle STA imzalayabilmektedir. Bu durum gelişen ülkemiz ve dış pazarlarımız için rekabet gücümüzü kırmaktadır. Oysa STA’lar sayesinde ihracatçımız başta komşu ülkeler olmak üzere dış pazarlara daha rahat girebilecek ve AB’ye olan bağımlılık azalacaktır. Üçüncü ülke pazarlarına girişlerde Avrupalı rakipleri ile eşit imkanlara sahip olacaklardır. Sanayimize ucuz girdi temin edilecektir. İhracatçının önüne her zaman çıkarılan tarife ve tarife dışı engeller ortadan kalkacaktır. Son 10 yıllık süre zarfında Türkiye 30’a yakın STA imzaladı. Buna rağmen 11 adet STA imzaladığı ülke AB üyesi olduğu için bu antlaşmalar rafa kalktı. Suriye ile olan anlaşmamız 2011 de askıya alındı. Müzarekeleri biten Gana, Moldova ve Malezya ile 2014 yılı içerisinde STA imzalanması bekleniyor. Bunu takiben şu an ülkemiz bir çok ülke ile STA’lar konusunda ikili görüşmeler yapıyor. Gelişen Türkiye büyümek için üretmek zorunda. Ürettiğini dış pazarlarda satmak zorunda. Bugün gelinen noktada yıllarca önüne engeller çıkartılan ülkemiz açısından STA’ların büyük bir öneme sahip olduğu bir gerçektir. Zira Sadece 2000-2012 döneminde Türkiye’nin ihracatı 4 kat artarken STA imzaladığı ülkelere olan ihracatı 5 kat artmıştır. Böylece 2000 yılında bu ülkelere ihracatımız 2,2 milyar dolar iken 2012 yılında 14,5 dolara çıkmıştır. Aynı dönemde ithalatımız 3,5 kat artarken STA imzaladığımız ülkelerden yapılan ithalat 2,8 kat artmıştır. Bu ülkelerle olan dış ticaretimizde ülkemiz 2012 yılında 4 milyar dolara yakın fazla vermiştir. Bu anlaşmalar ülkemizin sadece ticari ve ekonomik ilişkilerini değil siyasi ilişkilerini de olumlu yönde etkilemektedir. Gümrük Birliği sayesinde tercihli bir konuma gelmiş olan ülkemiz AB’nin çok sayıda ülke ile yaptığı STA’lar ve AB’nin hızla genişlemesinden dolayı bu tercihli durumunu kaybetmişken Türkiye’nin bu ülkelerle yaptığı anlaşmalar sonucunda bu denge ülkemiz lehine değişmektedir. 2008 yılından bu yana AB girdiği durgunluk sarmalından çıkmaya çalışmaktadır. Birlik içinde üretilen mal ve hizmetlerin %75’i birlik içerisinde tüketilmektedir. Sadece %25 dışarıyla ticaret yapmaktalar. 28 ülkeyi içine alan bu birlik durgunluk sürecinde büyümek için 3. ülkelerle ticaretlerini geliştirmek zorunda. Bu bakımdan yakın dönemde STA’lara son derece önem verdikleri görülmektedir. Yıllardır AB ile müzakere sürecinde olan ülkemiz 1996 dan bu yana ticaret politikaları ile zaten birliğin üyesidir. Fakat AB’nin anlaşma imzalamadığı bir 3. ülke ile Türkiye’nin müzakereye başlayamaması bence son derece olumsuzdur. Düşünün Meksika menşeli bir ürün alacaksınız. Siz bu ürünü direk ithal ederseniz belli vergiler ödemek zorundasınız. Ancak AB ile Meksika arasında 2000 yılında yapılan STA gereği AB üyesi bir ülkede bulunan bir şirketin üzerinden Türkiye’ye ithal ederseniz daha düşük bir maliyet yükleneceksiniz. Ülkemiz oysa 2000 yılından bu güne kadar Meksika ile STA konusunda girişimlerde bulunuyor ancak çeşitli etkenler öne sürerek engelleniyor. 14 yıl sonra ancak 2014 de müzakerelere başlanması planlanıyor. Şu an AB’nin Kanada, ABD ve Japonya gibi dünya ekonomisinin büyükleri ile STA müzakerelerine başlaması Türkiye’nin bu konuya daha fazla eğilmesini gerektirmektedir. Son dönemde Ekonomi Bakanlığı’nın girişimleri ile Avrupa Komisyonu yaptığı müzakerelerde ve antlaşmalarda Türkiye hükmü koymaktadır. Yani anlaşma yaptığı 3. ülkelere aynı koşullarda Türkiye ile de antlaşma yapmalarını istemekte ancak bunu deklarasyon olarak yayınladığı için 3. ülkelere karşı bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Yapılan görüşmeler umarım sonuç verir. Çünkü gelişen ekonomimiz ve artan ihracatımızın sürdürülebilir olması için Türk firmaları dış pazarlarda eşit koşullarla ticaret yapma hakkına kavuşmalıdır.