Şu “Gazeteci Milleti” yok mu?..

Mustafa Balkan

“MHP “evet” diyor. Ya ben ne diyorum?” başlıklı yazım, çok ses getirdi ve kronik olay haline geldi.

Beni seven, sevmeyen ama yazılarımı takip eden pek çok okuyucumdan müsbet ve menfi tepkiler aldım. Tepkilerini telefon açarak dile getirenler, benim cevap hakkımı kullanmama müsaade etmeden şak diye yüzüme telefonu kapatanlardan tutun ‘Hoşgörü şehri Konya’dakiler ise, ne yazık ki ne Müslümanlığı ne de kâfirliğimi bırakmadılar!

Yâni “Yaradan’dan dolayı yaratılanı hoşgör”mediler ne yazık ki…

 

***

Bazıları o kadar çok canımı sıktı ki, o yazıyı kaleme almadan önce de sıkıyorlardı. Oralı olmamak için çok sabrettim ve kendimi dizginledim. Lâkin bardağa inen son damlayla birlikte su taştı. O yazıda, o bardağa inen son damlanın eseri sonucu ortaya çıktı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son bâkiyesi ve Türk-İslâm Dünyası’nın gözbebeği olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, ülkemize, aziz milletimize ve Türk Milliyetçiliğine karşı amansız bir küresel saldırı var.

15 Temmuz’da ülkeyi işgal etmek isteyen Küresel Güçler, yerli Truva atlarını sahneye koyarak Türkiye’yi tamamen POST MEDERN hale getirip hazırladıkları 100.000 ceset torbasına, aziz devletimizin ve aziz Türk Milletinin ileri gelenlerini koyup tarihin derinliklerine “faili meçhul” olarak gömeceklerdi. Buna halkımız ve yarı resmî sivil güçler Allah’ın yardımıyla müsaade etmediler.

Bu sebeple Dünya’da “SON KALE TÜRKİYE” kaldı.

15 Temmuz’u unutmamak ve unutturmamak için her zaman milleti kıyâmda tutmak lâzım. Çok unutkan bir millet olduğumuz için tekrarda fayda var. Ama gerçekleri ve olayları çarpıtmadan, abartmadan ve yerli yerinde kullanmak şartıyla.

 

***

Yazdığım o yazı dolayısıyla beni anlayan iki kişi çıktı. Onlar da Almanya’dan idi. Avrupa’yı, Balkanlar’ı ve Almanya’nın hemen hemen bütün eyaletlerini gezen bir insan ve gazeteci olarak Batı’yı ve Batılıları inceleme imkânım oldu. Bu konuda Gözyaşı Geceleri’nin hakkını ödeyemem. Avusturya Viyana’da, Osmanlı Oduları komutanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın otağ kurduğu tepeden ayaklarımın altında akıp giden Tuna’ya ve yemyeşil Viyana’ya baktığımda; içimden “Osmanlı gerçekten büyük bir devletmiş. Hedefleri ve hayalleri de büyükmüş” dedim.

O tepeden üç kere “ALLAHÛ EKBER” diye avazım çıktığı kadar haykırdım.

 

***

Diyeceğim o ki, yurtdışına çıkanlar gayet iyi bilirler; Türkiye’nin ne kadar güçlü göründüğünü…

Cumhurbaşkanımızın “Wan Munite” sözü bile Avrupa’yı korkutmaya yetmişti. Bunu Türkiye’den değil, dışarıdan objektif bir bakış açısıyla ifade ediyorum. Çünkü ben 1989-90 yıllarında Almanya, Hollanda, Belçika’da, 2003 yılında da Almanya, Fransa ve diğer AB ülkelerini gezerken Türkiye’nin ne kadar güçlü bir coğrafyada olduğunu ve kültür ile dinden kaynaklı bu gücünü neden kullanmadığını devamlı kendi kendime sormuşumdur.

Türkiye’ye dışarıdan bakıldığında gerçekten çok güçlü görünür. Monşerler, bu gücü görmemek için başları önde devamlı deve kuşu misali gezmişler.

Bu gücü gören ve farkeden liderlerden biri Muhsin Yazıcıoğlu, diğeri ise Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bundan dolayı “Dünya Beşten büyük” diyerek dünyayı yöneten küresel güçlere bir yerde meydan okumuştur.

15 Temmuz akşamı Makedonya-Üsküp Meydanı’nda 60 bin Türk’ün hazır vaziyette beklediğini buradan hatırlatmak isterim. Türkiye’ye bir şey olsaydı ve Küresel Kraliyet Güçleri ülkemizi işgale eğer muvaffak olmuş olsalardı 60 bin imanlı Türk genci Üsküp’ten İstanbul’a hareket edecekti.

Bu sebeple dışarıdan Türkiye’ye baktığımda, 16 Nisan’da “evet” diyesim geliyor.

Bazen papatyayı elime alıp “evet-hayır” oyununu oynayasım geliyor.

“EVET” dersem çık, “HAYIR” dersem çıkma…

Şu “Gazeteci Milleti” var ya bu gazeteci milleti, ne kadar da oyuncu oluyorlar!..

Ben bile bazen kendime şaşıyorum!

 

AZİZİM DİYOR Kİ…

Gazetecilik gerçekten zor meslek… Dışarıdan bakıldığında bazılarına kolay gibi gelir ve görünür… İçine daldığınızda ne kadar meşakkatli ve bir o kadar da kutsal bir meslek olduğu sonradan farkedilir.

Biz, gazeteci milleti olarak sosyal olaylarda ve özellikle referandumlarda toplumun nabzını tutmak için “evet-hayır” oyunu oynamayı ve papatya falı açmayı pek severiz.

Şimdilik hoşçakalın ve dostça kalın.

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.