Temsilcimiz Konyaspor Eskişehir'de oynanan Ziraat Türkiye Kupası'nı kaldırmanın ardından Samsun'da da kupaların kupası olan Süper Kupa’yı kucaklamayı başarmıştı ki böylesine muhteşem bir senede Türkiye Futbol Federasyonu’nun kulübe kestiği fatura ile adeta tüm sevincimiz kursağımızda kaldı.
Aslında ceza kulübe değil koca bir şehre kesildi. Türkiye Kupası finalinden bir maç, Süper Kupa finalinden beş maç ve üstelik üzerine para cezası da alarak ayrı bir rekora daha koşuyoruz. Mütevazı bütçesiyle milyon dolarların döndüğü sisteme meydan okuduğu için mi kulübe bu cezalar veriliyor yoksa yıllarca büyük denen takımların altında ezildiğiniz için mi topyekûn her şeyi bize yüklüyorsunuz şehir olarak anlamış değiliz.
Diyarbakır'da İstiklal Marşımız ıslıklanırken seyirci kalanlar düne kadar yere göğe sığdıramadıkları Konyaspor taraftarını şimdi iki kupa aldı diye hangi kılıfa sokacaklarını şaşırdılar. Bu ülke zamanında neler neler gördü de kimsenin sesi bu kadar gür çıkmamıştı. İnsanın hayırdır diyesi geliyor. Tarih sadece Konyaspor'un başarısını değil onu durdurmak için cezalandırdıklarını da yazacak, hatırlatalım. Alnının akıyla Konyaspor kupayı aldı, kupayı kaybeden Beşiktaş'a da teselli hediyesi verildi diye durumu özetleyebilirim. Aslında söylenecek o kadar çok şey var da bazen susmak en güzel cevaptır. Herkes doğruyu da yanlışı da zaten çok iyi biliyor lakin menfaatleri uğruna şekil alıyor.
Konya taraftarı kimlik kazanmış, üniversitede eğitim alıp dünyada tek sertifikalandırılmış taraftardır. Bazı emelleriniz uğruna Konyaspor üzerinden yürüyüp camiayı boşuna yıpratmayın, çünkü ülke futbolu yara alıyor. Ve bir gerçek varsa bu sezon sportif anlamda lige damga vuran tek takım Konyaspor'dur. Büyük diye tabir edilen takımlar hala milyon dolarlık oyuncularla borç batağında yüzerken bu camia kupaların da kupasını müzesine götürerek kupa beyi olmayı başardı. Ne olursa olsun mutluyuz, gururluyuz.
***
Sezonun ilk haftasında temsilcimiz Konyaspor, Trabzonspor'un konuğu oldu. Müsabakadan iki gün önce yaşanan hain terör saldırısı maalesef hepimizin canını yine, yeniden yaktı. Terörün her türlüsünü lânetlerken şehitlerimizin şehadetini de rabbim huzurunda kabul buyursun. Bu kapsamda sivil şehidimiz Eren'in ailesine taziye ziyaretinde bulunan yönetimimiz maç gelirini de Bülbül ailesine bağışlayarak bu konuda ki hassasiyetini tekrardan gözler önüne koydu. Bu hassasiyet için şehir adına kulübümüze teşekkür ediyorum. Ve müsabaka bu acının gölgesinde başladı. En azından bizim için öyle diyebilirim. Çünkü olanlar Trabzon'da yaşanmamışçasına tribünlerinde coşku vardı ki biz bu coşkuyu maçın ilk dakikalarında Fofana'nın ayağından bulduğumuz golle kırdık. Kırdık kırmasına da bu dakikadan itibaren maç bizim için bitti.
Çünkü futbol oynamaya değil de adeta boks yapmaya gelen Trabzonsporlu oyuncular ilerleyen dakikalarda Abdou Razzack Traore'nin ayağını kıracak kadar sertleştiler ki oyunun tadı tuzu kalmadı. Tabi bu sertliğe orta hakem Hüseyin Göçek'te göz yumunca iş çığırından çıktı. Daha geçen hafta Samsun'da, kupa finalinde Fırat Aydınus'un yanlı ve taraflı tutumunun acısını unutmamışken bu sefer de sahneye Hüseyin Göçek çıkmıştı. Gerçekten hakemleri kalemi almaktan hiç hoşlanmıyorum lakin böyle bir kıyıma maruz kalınca da elimiz yazmaya mahkum kalıyor.
El insaf be kardeşim, adamın ayağı kırılıyor sen sarı kartla olayı geçiştiriyorsun. Göz var nizam var, bu yaptığınızı nasıl yer yutarız. Üç net kırmızı kartın çıkması gereken maçı hal böyle olunca bordo mavili kulüp kayıpsız geçti. Biz mi? Kaptan Ali Çamdalı'nın, kaleci Serkan Kırıntılı'nın dediği gibi maçı değil, Traore'yi kaybettik. İnanın şu son bir haftada yaşananlar yüzünden içimden yazmak gelmiyor. Daha fazla yazarsam edepsizleşeceğim. Kurt kışı geçirir de yediği ayazı unutmaz diye noktayı koyuyorum.