Suç ve Sokak Çocuğu

Abdullah Tuna

Suç; yasalara, ahlaki kurallara kısaca toplumun yazılı ve yazısız kurallarına aykırı davranmak demektir.

Çocuk ise; masumiyeti saflığı ve temizliği ifade eder. Bu iki kavramı ilişkilendirmek sanırım saflığı simgeleyen çocukların değil suçu yaratan toplumun suçu olsa gerek. Çocuk ve suç deyince akla sokak çocukları gelmektedir.
    Sokak çocukları problemi, tarihçe olarak çok eskilere dayansa da Türkiye’nin ve özellikle şehrimizin gündeminde yakın zamanlarda yer almaya başlamış önemli toplumsal problemlerden birisidir. Sorun belli ancak çözümün öncelikli şartının, problemin doğru algılanmasıyla ilgili olduğu açıktır. Sokak çocuklarının kamuoyunda doğru algılandığını söylemek pek mümkün değildir. Sokak çocukları denilince akıllara suç ve suçlular gelir olmuştur. Bunda, sokak çocuklarına ilişkin olarak toplumun özellikle medyanın kullandığı dilin yargılayıcı ve suçlayıcı bir dil olması oldukça etkili olmuştur.
    Onların çocuk oldukları, sokakta yaşamak veya çalışmak zorunda kaldıkları, bazılarının ailelerinden uzaklaştıkları veya uzaklaştırıldıkları, çocukluklarını yaşayamadıkları ve tüm bunların kişiliklerinin gelişiminde derin izler bıraktığı gibi özellikler üzerinde durmak gerekirken; sokak çocukları, kamuoyunda hemen her zaman suçla irtibatlı bir konu olarak düşünülür olmuştur.  Bu düşüncede olanlar realiteye bakıldığı zaman haksız da sayılmazlar aslında. Fakat buradaki sorun; suçu yaratan unsurların göz ardı edilerek suçlu ve suça ilişkin bilinçli bir ayrım gerçekleştirmeden, tüm sokak çocuklarını aynı kategoride gören bir anlayışın toplumda gittikçe yaygınlık kazanmasıdır. Bana göre ilgiye, sevgiye ve en önemlisi psiko-sosyal açıdan kapsamlı bir tedaviye ihtiyaçları olan bu çocukların neredeyse tamamını fiili veya potansiyel suçlu olarak gören bir algı sorunu bırakın problemi çözmeyi daha da karmaşık hale getirecektir. Bunların bazıları dar gelirli ailelerin, özellikle yaz aylarında, okulların tatil zamanında çoğunlukla aile bütçesine katkıda bulunmaları için sokağa bıraktıkları, bazıları ise hayatı tanımaları adına bizzat aileleri tarafından çalıştırılan çocuklardır. Burada sokakta çalışan çocuklar ile sokakta yaşayan çocukların toplumsal bir problem olarak ifade ettikleri durum aynı değildir. Sokakta yaşayan çocuklar ya ailelerini terk etmiş ya da aileleri tarafından terk edilmiş çocuklardır. Çoğunlukla çift taraflı “terk” söz konusu olduğu için de bu çocukların emniyet mensupları tarafından ailelerine teslim edilmesi bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü çocuk en kısa zamanda ailesini terk etmekte ya da aile en kısa zamanda çocuğu dışlayıp tekrar sokağa itmektedir. Dolayısıyla, toplumsal kontrolün en önemli araçlarından biri olan aile kontrolünün altında bulunmamaktadırlar.Bu durumda ; ister sokakta çalışsın isterse sokakta yaşasın, sokağı bir yaşam alanı olarak görmeye başlayan çocuk,bir süre sonra  kendisi gibi sokağı yaşam alanı olarak gören veya sokakta yaşayan çocuklarla  ilişkiler geliştirmekte ve böylelikle bir toplumsal grup olarak bir toplumsal sorun haline gelebilmektedir. Önemli olan ve durumu toplumsal bir probleme dönüştüren tarafı ise, oluşturulup-geliştirilen ilişkilerin toplumun yapısında problemlere neden olacak nitelikte olmasıdır. Kap-kaç suçları, tinerci çocuklar, çocuk dilenciler, çocuk çeteleri gibi tanımlamaların sokakta yaşayanlarla ilişkili olması bir rastlantı değildir.

Tüm bunlar Türkiye’nin önünde duran, sokakta çalışan veya yaşayan çocuklar olgusunun her geçen gün kapsamı ve içeriği gittikçe büyüyen önemli bir toplumsal problem olduğunu göstermesi ve acil çözüm üretilmezse kent sokaklarının girilemez hale geleceğini göstermesi açısından önemlidir.
      Sonuç olarak ben diyorum ki ‘’Eğitim şart’’. Hiç kimse anasından suçlu olarak doğmayacağına  , suç ve suça iten nedenler belli olduğuna göre; çözümü tartışmak gerekmektedir.Adı ne olursa olsun bu çocuklar bizim geleceğimiz, kirlettiğimiz ve tertemizken suçla ilişkilendirdiğimiz,küçücükken omuzlarına taşıyamayacakları kadar ağır yükler bindirdiğimiz  çocuklarımızı tekrar eğitip topluma kazandırmak da en önemli görevimiz olmalıdır.”Zira bozulduğu zaman, insandan daha korkunç bir yaratık yoktur.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.