1908 Darbesi Makedonya’da başlamış; temmuz ayı başlarında hız kazanmış. 3 Mart 1908’de İngiltere, büyük devletlere gönderdiği genelgeyle, 3 vilâyete ortak vali atanması ve Osmanlı askerinin sayısının azaltılmasını istiyor.Bir müddet sonra İngiltere kralı ile Rus çarının 1908 Haziran’ında buluşması ve burada Çar’ın; “Kollarımızda bir hasta adam var. Kendiliğinden ölürse çok vahim sonuçları olabilir. Size bunun paylaşılmasını öneriyorum” teklifi, İstanbul ve Makedonya’ya bomba gibi düşüyor. İşte, Resneli Niyazi ile Enver Bey’i ateşleyen ve dağa çıkmalarına vesile olan esas olaya da bu neden oluyor.
3 Temmuz’da Manastır’da Kolağası Resneli Niyazi, aralarında belediye reisi ve polis müdürünün de bulunduğu asker ve sivillerden oluşan bir grupla dağa çıktı. Bunu Binbaşı Enver Bey’in isyan ederek, birlikleriyle beraber dağa kalkması izler. Böylece 1908 Darbesi fiilen başlamış oldu.
Manastırı ele geçiren İttihatçılar, binlerce Müslüman ve Hristiyanla büyük bir gösteri düzenleyerek: “Türkler ve Hristiyanlar herkes için özgürlük. Şimdi hepimiz kardeşiz. Müslüman, Hristiyan, Musevi, Türk, Arnavut, Arap, Rum ve Bulgarlar Osmanlının özgür vatandaşıyız” diyordu. 23 Temmuzda Selanik ve Manastır hükümet konaklarını ele geçirdiler. Rumeli’nin önemli yerlerinde meşrutiyeti ilân ederek, tüm ülkede de edilmesi için İstanbul’u telgraf yağmuruna tuttular. İttihatçı muhalefetin bütün Balkanları sarması üzerine Sultan, 24 Temmuz’da meşrutiyetiilan etti. Sultan zatenmeşrutiyete taraftardı ve 32 yıldır gerçekleştirdiği yenilikler ve hizmetlerle altyapısını hazırlamaya çalışmıştı.
Sultan Abdülaziz’e düzenlenen 1876 Darbesine göre 1908 Darbesi daha kolay ve kansız yapıldı. Abdülhamid Han’ın sağduyulu ve şiddetten kaçınan tutumunun bundaki rolü büyüktü.Böylece devleti ele geçiren İttihatçılar için meşrutiyetin tek başına bir anlamı yoktu; Abdülhamidde devrilmeliydi. 27 Nisan 1909, Yıldız Sarayı. Sultan yalnızdır, gözü gibi baktığı asker tarafından işgal ve hatta yağma edilmiş olan Yıldız Sarayı'nın bir köşkünde gelecek haberlere muntazırdır. Öylesine kuşatılmıştır ki etrafı, bırakın kahve ikramını, aç kalmış çoluk çocuğuna ekmek bile bulamamaktaydılar.
33 sene, Adriyatikten Basra Körfezinde serili bir imparatorluğu kurtlara yem etmemek için çırpınmış olan Sultan Abdülhamid şimdi kendi evladı gözüyle baktığı asker kılıklı eşkıya tarafından tahtından alınmak üzere dört fesli: Ermeni senato üyesi Aram Efendi, Draç Mebusu Arnavut Esad Toptani, Yahudi Selanik Mebusu Emanuel Karasso veAbdülhamid Han'ın vaktiyle nice iltifatına mazhar olarak koramiralliğe kadar yükselen Arif Hikmet Paşa, içeriye girer. Emanuel Karasso, Yahudi ve 33 derecedemason üstadı azam. 1. Dünya Harbinde vurgunculukla muazzam paralar kazanmış, Mütareke devrinde, ikinci vatandaşı olduğu İtalya'ya kaçmış.
O dört fesli sarayın koridorlarında ilerlerken Sultan Hamid Yıldız Sarayında küçük mabeyindedir, gayet metin ancak, yorgun ve yaşlı görünmekte. Vakarlıdır, dimdiktir. Şöyle söyler: “Zannedersem tahttan indirmek istiyorsunuz, öyle ya, padişah bir memur değildir ki azledilsin.” Ben 33 sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah'tır. Bu memleketi nasıl buldumsa öylece teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Cenabı Hakk'ın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular. Bu memleketi benden sonra 10 sene idare etsinler, 100 sene idare etmiş sayacağım" diyerek ayrıldı. 27 Nisan 1909 ile Osmanlı'nın teslim olduğu 31 Ekim 1918 arasında sadece 9,5 yıl vardır ve 10 sene bile tamamlanmamıştır.
Cumhuriyet Türkiye’sinde darbeler başbakanlara, cumhurbaşkanlarına, yani emperyalistlerin işine gelmeyen liderlerle Türk milletine karşı devam ettiriliyor. Ancak son darbeler içimizde yetiştirilen emperyalist uşağı ihanet uşaklarından getirilmeye çalışılıyor. Bu ihanet zincirin son halkası FETÖ idi ancak tutmadı. Darbe zincirin bir halkası da 24 Haziran seçimleri gibi görülüyor. Üç başlıkta ele aldığımız Abdülhamid Han’a yapılan ihanetlerin benzerleri bugün de uygulanmaya çalışılıyor.
AMA HA!Bizden söylemesi.
Bu yazı, Tarihçi İsmail Çolak’ın Yenidünya dergisinin Şubat-2017 sayısındaki makalesinden alıntıdır.