Önceki gün yazdığımız ambulans yazısı üzerine Büşra rumuzlu okurumuz bence samimi ve önemli bazı cümlelerle “kantarın topuzu”na dikkat çekmiş. Belki Büşra Hanım kendi insanımızın insanı amaçlı yardımla gelinen noktayı özetlerken gelecekte ki bir farklı sorun için de kapıyı açmış.
Ne demek istediğimize önce Büşra Hanım’ın yazımıza yaptığı yorumla başlayalım.
“Uğur Bey konuyu ambulanstan açtın.
Her gün şahit olduğum daha doğrusu rahatsız olduğum konuyu paylaşayım.
Konevi Mahallesi malum.
Konya’mızın eski mahallesi. Ama üç beş yıldır Suriyeli kantonu gibi oldu.
Ve maalesef onlara sunduğumuz imkanları şuursuzca ve hoyratça kullanıyorlar.
Soğan doğrarken parmağını kesen Suriyeli kadın ambulans çağırıyor.
Akşam yemeğini fazla kaçıran Suriyeli amca ambulans çağırıyor ve bu durum artık onlar çağırdı biz de çağıralım ile farklı boyutlara ulaştı.
Devletin verdiği tekerlekli sandalyeyi gözümüzün önünde kıran, ertesi gün devletten eskidi diye yeni akülü sandalye alan var.
Daha neler neler…”
……………
Büşra Hanım Konevi Hazretlerinin bulunduğu bölgeden bahsedince yine orada ikamet eden ve mahallenin yerlisi bir amca ile oğlu ve gelinin anlattıkları aklıma geldi.
Gerçekten bu müstesna mahallemizin özellikle alt katlarında çok sayıda Suriyeli vatandaş ikamet ediyorlarmış. Bu sözünü edeceğim ailede Suriyeli çocukların bahçelerinde ki meyvelere verdiği zararı dahası olmamış meyveleri almak için ağacın dallarını nasıl kırdıklarından şikayetçi olmuşlardı.
O gün bir yerde savaş psikolojisinden etkilenmiş çocuklar olabileceği kanaatinde birleşmiştik. Ne var ki bizim bu sohbetimizi dinleyen ve bu ailenin de yakını olan işadamı konuya girinceye kadar. Halen Suriyeli bir ailenin babası olan kanser hastası gence aile olarak bir yıldır nasıl sahip çıktıklarını anlatan abimiz ise bu Suriyeli aileye sahip çıkarken diğer aileleri tanıdıkça nerede ise insani yardımdan vazgeçmek üzere olduklarını ağlayarak anlatıyordu.
………..
Bunlar bizim güzel insanlarımızın gelinen noktada ne kadar karmaşık duygular yaşadıklarının en canlı örnekleri idi.
………..
Bu noktada bizim millet olarak “Vur dediğimiz zaman nasıl öldürdüğümüzün” en güzel işaretleri idi.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Suriye politikası dünyaya insanlık adına gösterilen en güzel örnektir.
Buna kimse bir şey diyemez. Ancak iş dalga dalga şehirlere, mahallelere, sokaklara yansıdığı zaman bürokrasinin olaya seyirci kalması resmi görevlilerin adaletin sağlanması ya da hakkaniyet konusunda görme, duyma, konuşma yani karışma genellemesi işin tadını çıkartıyor. Dahası “Cebinden mi veriyorsun devletin malı ver verebildiğin kadar” düşüncesi gönlü zengin insanımızın ve Müslüman insanlarımızın kafalarından sonra gönüllerinde de soru işaretleri oluşturmaya başlamış. Bu böyle ise burada sıkıntı başlamış demektir.
Yarın çok geç olabilir.
Bunları birileri Sayın Cumhurbaşkanımıza saptırmadan gerçekleri acı da olsa saklamadan iletmelidir.
O dostumuzun anlattıkları hala kulaklarımda;
“Uğur Abi bizim aile olarak bir yıldır baktığımız ve Ankara’da kanser tedavisi gören Suriyeli çok iyi. Ama diğerlerini tanıdıkça hanımla birlikte bu yardımdan vazgeçmeyi düşünüyoruz. Dahası Hanım çıldırıyor” demesi nasıl izah edilebilir?
Bu bizi gelecekte bekleyen en büyük tehlikedir.
Büyüklerimiz ve yetkililer bu konulara duyarlılık göstermelidir diye bir kez daha kibarca rica ediyorum.
Mübarek bir bayram öncesi bile böyle bir yazının ne kadar büyük vebal taşıdığını bilerek çok üzgünüm. Ama Reis’e sonuna kadar inanan bir ailenin bunu topluluk içerisinde yüksek sesle söylemesi de bir o kadar acıdır.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Dinle yoksa dilin seni sağır eder. Yüzleş yoksa kalbin seni esir eder. Anla yoksa zihnin seni deli eder.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Su, mendil satarak bayram öncesi vicdanlarımız ile oynayan çocuklar özellikle kavşaklarda kendi canlarını araçların önüne atmaktan vazgeçtikleri zaman daha iyi ADAM oluruz.