Ana muhalefet partisi rolündeki oluşumun ve oy veren kitlenin hezeyanları, takıntıları meşhurdur. Yenilgi rekoru kıran ama çekilmeyen başkanları ve parti içi karışıklıklar hasebiyle daha bir konuşuluyorlar bugünlerde de.
İşte bu ahval içinde Tahsin Yücel’i, ‘Peygamberin Son Beş Günü’ü hatırlamamak mümkün mü, yakın zaman önce bu kitap hakkında yazmıştım. Yeniden gözden geçirerek bu yazıyı tam da zamanında bugün ve yarın dikkatlerinize sunuyorum.
Edebiyatın hemen her türünde kitaplar yayınlanmış olan Tahsin Yücel, kendi içinde kendinden olanları eleştirmede ketum sol cenaha dönük ironi yüklü eleştirileri ile yayınlandığı dönem büyük ilgiyle ve tepkilerle karşılanmıştı. Yücel’in epey bir başı ağrıdı, ait olduğu güruhun hücumlarına maruz kaldı. Başına gelecekleri kestiren Tahsin Yücel’in ‘Peygamberin Son Beş Günü’ adlı romanının başına ‘Zorunlu Bir Açıklama’ notundan da yazarda bir ön alma çabası, tepkileri yumuşatma çabası anlayabiliyoruz.
Sınırsız özgürlük, kural tanımazlık ve içi boşalmış devrimcilik hayallerinin faturasını kimlerin nasıl ödeyeceğini, sıradan görünen hata ve yanlışların ne denli büyük neticeler doğuracağını sola solcu bir yazarın kaleminden anlatan etkileyici, sarsıcı bir roman ‘Peygamberin Son Beş Günü’. Vakayı kısaca bir hatırlayalım önce.
Fehmi Gülmez ve Rahmi Sönmez iki sıkı dosttur, devrimci olmaya karar verirler. Hatta devrime hizmet etme amacıyla Fehmi Gülmez eleştirmen, Rahmi Sönmez ozan olacaktır.
Devrimin, devrimcinin neyin nesi olduğuna dair özlü bilgiler romanın hemen başında yerilmiş. İki arkadaşın da ilgi duyduğu, Marksizm ve devrimcilik gibi konularda kendilerine akıl veren, konuşmalar yapan Feride’nin, Rahmi Sönmez’in kendisine yazdığı şiirlere karşı takındığı tavır, ipuçları barındırır dikkatli okur için; “gerçek bir devrimci böyle bireysel duygularla zaman yitirmez; bizim kendi aramızdaki duyular da ikimizden başka hiç kimseyi ilgilendirmez. Senden rica edeceğim benim için yazma bir daha.” Rahmi’nin ‘Şiirleri senin için yazdığım çok mu belli?’ şeklindeki sorusuna verdiği cevap daha ağırdır Feride’nin; “Belli olmuş, olmamış orası önemli değil; benim hoşuma gitmeyen yirminci yüzyılın ortalarına geldiğimiz şu günlerde devrimci bir ozanın aşk şiirleri yazmaya kalkması.’
Soğuk, donuk ve insafsız bir materyalist tavrı değil mi?
Feride’nin devrim nutukları, tanışılan yeni çevreler derken nihayet Rahmi Sönmez arzusuna kavuşur ve Feride ile evlenirler. Tam da bu süreçte Rahmi Sönmez’e ‘Peygamber’ lâkabı takılması ve bunun benimsenmesi ruhunu okşar, devrimci olma yolunda daha kararlıdır artık. Rahmi’nin abartılı devrimcilik yorumlarına, çoğu zaman yanlış anlamasına, zamanın gerisinden işleyen kafasına Tahsin Yücel sık sık bıyık altından güler, dalgasını geçer.
Öte yandan İki arkadaş için gerçek hayat, Feride’nin anlattığı Marxçı dünyadaki gibi işlemez. Rahmi geçimlerini sağlayabilmek, Feride’ye de bakabilmek için bir bankada çalışmaya başlar, Fehmi de bir şirkete girer.
Keşmekeş bitmez, sürprizlerin sonu gelmez kahramanlarımız için. Tam da çocuklarının olacağını öğrendikleri bir zamanda Rahmi Sönmez’in, nam-ı diğer ‘Peygamber’in karısı Feride ölür. Doğan kız çocuğunun adını Feride koyar Peygamber. Kızının iyi bir devrimci olması namına elinden gelen her şeyi yapar, hatta Feride için özel bir sosyalist destan bile yazar. Gel gelelim Feride fakirleri küçümseyen, bakımlı ve zengin insanları önemseyen biri haline gelmiştir. Bu durum öyle ileri boyutlara varır ki, babasıyla yaşadıkları evden utandığı için arkadaşlarını eve çağıramamaktadır, bu yüzden babasına başka bir eve taşınmayı teklif eder, aksi halde kendisinin evi terk edeceği ültimatomunu verir. Babası bu teklife yanaşmayınca Feride dediği gibi de yapar: Nişantaşı’nda zengin ama yaşlı bir adamla birlikte kalmaya başlar.
Bakalım orada ne/ler olacak, yarın devam edelim.