Değer odaklı iletişim kurma ve sürdürme gayretimiz gün geçtikçe orijinalliğini ve tazeliğini yitiriyor. Hiç şüphesiz ki dünyadaki demografik yapının değişim hızı da eklenince bu gayret hepten silik hale geliyor. İletişim kurmadaki yegane amaç mütemadiyen ben konuşayım ve benim sözlerim hüküm sürsün olunca birbirini anlama ve birbirini anlayanların anladıklarını çevresine aktarma biricikliği kendine pek yer bulamıyor.
Yer bulamayınca da ötekileşme hissiyatı iyiden iyiye kök salıyor. Bu kök salış biçimi nesilden nesile aktarıldığından iletişim kanalının kendini yenileyerek geliştirme ihtimali piyasadan kayboluyor.
İletişimdeki huzurun ciddi manada varlık bulabilmesi için insani, ahlaki ve irfani sınırlamaların cümle yapımıza ve bu yapının salık verdiği anlam bütünlüğüne boca edilmesi elzem.
Zira bu olmazsa dünyada milyonlarca belki de milyarlarca iletişim modeli türeyecek ve bu durum hayat memat meselesi fikriyle topluma enjekte edilecek.
Menfi olan bu duruma dur diyebilmek için durum tespitinde bulunmaya ihtiyacımız var diye düşünüyorum. Çünkü durum tespitinde bulunmadan yapılan palyatif müdahaleler ve ortaya koyduğumuz çıkarımlar eksik kalacaktır.
İsmet Özel, tam da bu yazı için bir durum tespitinde bulunmuş sanki.
Özel’in: ‘Zamanı değerlendirmek ifadesi yanlıştır bence. Çünkü zaman değerlendirilemez, biz zamanın içinde yaşıyoruz, zaman bizi değerlendiriyor.’ biçiminde ifade ettiği söylemi mevzuumuza ışık tutuyor ve önümüzü açıyor.
Biz bu ifadeyi amacımıza hizmet edecek biçimde ele alarak dönüştürecek olursak şöyle diyebiliriz:
‘İletişimi değerlendirmek ifadesi yanlıştır. Çünkü iletişim değerlendirilemez, biz iletişimin içinde yaşıyoruz, iletişim bizi değerlendiriyor.’
Yani iletişimin çok uygun bir kalıbı zaten var. Biz bu haliyle iletişim üzerine veryansın edip yerine göre de güzellemeler yapıyoruz. Halbuki iletişim bizlere kanaat notu vererek sınıfı geçmemize ya da sınıfta kalmamıza ön olarak Afet Hoca kişiliğine bürünüyor ve süreç başlıyor.
Bu değerlendirme süreci yitik bir süreç değil elbette. Zamana ve mekana göre insanları tartıp, artılarını ve eksilerini bir kenara not eden, not ettikten sonra insanın cebine koyduklarını vakti gelince eline alıp değerlendirmesine ön ayak olan bir süreç. Bu durum sonsuza dek süreceğinden insan kendini diri ve canlı tutacak materyaller arayacaktır. Bu materyallerin kesinkes somut olmasına lüzum yok diye düşünüyorum. Somut olup göz ve el tembelliğine sebep olacağına, soyut olup zihin içinde yüz metre maraton koşucusu olsun ve bu işin hakkını versin düşüncesi ben de ağır basıyor.
Problem de hep bu noktadan baş göstermiyor mu? Biz ikili ve çoklu ilişkilerde değişmeyen birçok şey var zannediyoruz. Halbuki insanın değişen duygu durumlarına karşılık gelecek çerçeveler değil spontane bir şekilde kendini ortaya koyan pozitif söylemler de var ve bu varlığı sonuna kadar hak ediyor.
Sevindiğin zaman tepkin şöyle olmalı, üzüldüğünde böyle davranmalısın, kızgınken konuşmamalısın gibi askeriyeden kalma telkin bombardımanı artık kenara çekilmeli ya da ivedi bir şekilde emekliye ayrılmalı.
Yaşanmasına müsaade edilmeyen duygu durumlarının dilden çıkışı hep tehlikeli olacaktır. Yaş aldıkça bu durum değişir zırvasını da arkeolojik kazılara malzeme yapsak daha doğru olur.
Eğer bu yapılmazsa kartopu modelini ve kelebek etkisini topyekün yaşıyor olacağız.
Önü ardı çile deyip içinden çıkmaya çalıştıkça daha çok içine batacağız.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyebilmeyi arzulayacağız fakat o yılanın derisini yüzümüzde ve yüzlerde sıkça görür olmanın hüznünü yaşayacağız.
Tamam sen haklısın kandırmacasına meze olarak…