Giderek yer altı sularımız tükeniyor ve Konya Ovası’nın büyük bir bölümü hala kıraç durumda. Son yıllarda ürün çeşitliliği Konya’da da epeyce arttı. Bu çeşitlerin büyük çoğunluğu sulu tarımla yetişiyor. Dünya nüfusu arttıkça gıdaya ve tarım ürünlerine olan ihtiyaç da artıyor. Buna paralel olarak tarım ürünlerinin stratejik önemi de artıyor. Konya, ülkemizin hububat ambarı olarak bilinirdi. Sulanabilen araziler arttıkça ürün çeşitliliği de artıyor ve ilimiz, ülkenin tarım merkezi olmaya doğru hızla ilerliyor.
Bütün bunlar sulu tarımın Konya Ovası için, bu ovanın da ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu açıkça gösteriyor. Su kıtlığı bahanesiyle, sulu tarımla yetiştirilen bitkileri sınırlamak yerine ilin tümüne yetecek miktarda su temin etmenin ne kadar acil ve önemli olduğunu da anlatıyor. İnsana bu fikirler şimdi hayal gibi geliyor ama dünkü birçok hayalimizin de bu gün gerçek olduğunu unutmamalıyız.
Mavi Tünelle getirilen suyun Konya’ya yetmeyeceği açıktır. Şimdiden yeni kaynaklar, yeni alternatifler üzerinde çalışılmalıdır. Örneğin Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz Bölgelerimizde boşa akıp giden nehirlerimiz, Eğridir Gölü, Beyşehir Gölü gibi tatlı su göllerimiz var. Petrol boru hatlarıyla ham petrolü uluslararası mesafelere nasıl taşıyorsak, suyu da taşıyabiliriz. Üstelik suyu taşımak çok daha kolay, çok daha ucuzdur. Konya Ovası bunun maliyetini kısa sürede amorti edecek bir potansiyele sahiptir. Ayrıca geçmişte yaşadığımız Amerikan ambargosu bize, kendi kendine yeten ülke olmanın ne kadar önemli olduğunu iyice öğretmiş olmalıdır. İnşallah o günleri unutmamışızdır.
ADALET MÜLKÜN (DEVLETİN) TEMELİDİR
Yürürlükteki yasalarımıza göre, mevcut ekonomik kriz sebebiyle çeklerini ödeyemeyenler de, aynı çek dolandırıcıları gibi, her yüz lira için bir gün hesabıyla hapis yatacakmış. İnsan gülmekle ağlamak arasında şaşırıp kalıyor. Her halde zulümde adalet böyle bir şey olsa gerek.
Dünyada avukatlık mesleği, şeytan avukatlığına doğru gidiyor. Yanlış yasalar yanında adaleti bir de şeytan avukatlığı yapanlar bozuyor. Bence Avukatlık mesleği kaldırılmalıdır. Hukuk Fakültesi Hocaları hariç bütün hukukçular, adaletin daha hızlı ve daha doğru yürümesi için Yargıçlar gibi Adalet Bakanlığı emrinde, maaşlı çalışmalıdır. Kimi delil toplamalı, kimi yargılama ve diğer hukuksal işleri yapmalıdır.
YARARLI ŞARTLANDIRMALAR
Evrende her şey bir düzen ve disiplin içinde yürümektedir. İnsan da başıboş bırakılmamıştır. İnsana da kendini bir düzen ve disiplin içinde yaşatma sorumluluğu yüklenmiştir. İnsan, zararlı şartlandırmalara da yararlı şartlandırmalara da elverişli yaratılmıştır. Herkesin kendini zararlı şartlanmalardan koruma, yararlı şartlandırmalar için çaba harcama sorumluluğu vardır. Aksi halde mutsuz olacaktır.
Örneğin uzun zaman sabah namazına kaldırılan biri, ezanı duymasa bile namaz vakti uyanır. Vücut buna şartlandırılmıştır. Zararlı fikirlerle beyni yıkanmış biri de teröre şartlandırılmıştır. Bu çok tehlikelidir. Direksiyona geçerken, iş yerine veya evine girerken, bir işe başlarken, euzü-besmele okuyarak başlayan ve Allah’a sığınan, bunu alışkanlık haline getiren biri, zamanla kendini bunlara şartlandırmış olur. Bu yararlı bir şartlanmadır. Bunu başaranlar, gaflet içinde yaşayanlara göre daha dikkatlidir, daha ayıktır. Bu tür şartlanmanın trafik ve iş kazalarından korunmada, daha verimli çalışmada, başarıda olumlu etkisi vardır. Huzurlu, mutlu, başarılı ve sağlıklı yaşamada yararlı şartlandırmaların büyük rolü vardır.
Her gün aynı saatlerde düzenli uyumak, sıkça yıkanmak, düzenli beslenmek, yemeklerden önce ve sonra elleri sabunlamak, dişleri fırçalamak, aşırı yorulmadan dinlenmek, tatil alışkanlığı kazanmak gibi yaşamsal iyiliklere şartlanmak da yaralı şartlandırmadır ve insanın kendi elindedir. Bunlar insana, kendini iyi yönetme, kontrol etme ve kendine söz geçirme becerisi de kazandırır. Monotonluk insanı yorar ve yıpratır. İnsan hayatı mevsimlerin peş peşe gelip gitmesi gibidir. Bazen yaz, bazen güz, bazen bahar, bazen de kış olur. Bunu “Hayat inişli- yokuşludur” diye de ifade ederler. Yaşamın böyle olması gerektiğini, asıl bunun güzel olduğunu, mücadeleli bir yaşamın, monoton bir yaşama göre daha az sıkıcı, daha anlamlı ve güzel olduğunu, insan kendi kendine sürekli telkin etmeli, bu anlayışa kendini şartlandırmalıdır. Bu bir anahtardır. Allah’a emanet olunuz.