Konya’nın Câmi-i Kebîr’i Alâeddin Câmiî
- Alâeddin Câmiî’nde; Türk sanatının çok değerli bir eseri olan ceviz ağacından yapılma, kündekârî denilen teknikle ve geometrik şekillere göre biçilmiş parçaların yine geometrik desenlere göre birleştirilmesi suretiyle meydana getirilmiş nadide bir minber yer almaktadır.
Türk Sanatı Harikası Minber ve Nadide Halılar
Alâeddin Câmiî’nin içinde Türk sanatının çok değerli bir eseri olan ceviz ağacından bir minber vardır. Bunun kapısı üstündeki küfî kitabede Kılıç Arslan’ın oğlu Sultan 1. Mesud’un adı işlenmiştir. Alınlıkta da Mü’min sûresinin 16. Âyetinin son kısmı yazılmıştır. Minberin şerefesinde bu güzel eseri meydana getiren ustanın adı belirtildikten başka minberin 550 yılı Recebinde (Aylül 1155) tamamlandığı da açıklanmaktadır. Minber, kündekârî denilen teknikte, geometrik şekillere göre biçilmiş parçaların yine geometrik desenlere göre birleştirilmesi suretiyle meydana getirilmiştir. . Her bir parçanın dış yüzü de oyma motiflerle bezenmiştir. Merdivenin iki yan korkulukları ile şerefenin yanları ise ahşap şebekeli olarak yapılmıştır.
Alâeddin Camii’nin Selçuklu devrinden beri zeminini döşeyen son derecede değerli halıları vardı. Alman konsolosu J.H. Löytved 1905’te burada Selçuklu devrine ait sekiz halı tesbit etmişti. İstanbul’da Evkaf Müzesi (daha sonra Türk ve İslâm Eserleri Müzesi) kurulduğunda üçü çok yıpranmış olarak, diğerleri de parçalar halinde bu halılar 1914’te bu müzeye gönderilmiştir. Hepsi de Türk düğümü tekniği ile yünden dokunan bu halılarda kenar çerçevelerinde (bordür) küfî yazılar görülür.
Her bakımran çok zengin şekilde tefriş edildiği anlaşılan Alâeddin Camii’nin içinde değerli Selçuklu halılarından başka, 381 (991-992) tarihli, küfî hatla yazılmış bir Kur’ân-ı Kerim bulunduğunu, 1895’te camiyi ziyaret eden F. Sarre yazmaktadır. F. Sarre burada ayrıca 612’de (1215-16) Semerkantlı Muhammed b. Ahmed Yûsuf tarafından yazılmış ikinci bir Kur’ân-ı Kerîm daha görmüştür. Mısır işi XIV. Yüzyıla ait gümüş savatlı güzel bir kandil askısı da F. Sarre’nin dikkatini çekmiştir. Zengin oymalarla süslü muhteşem bir rahle ise halılardan önce İstanbul’a müzeye gönderilmiştir.
Mihrap ve Selçuklu Çinileri
İç mekânda süslemenin odak noktası mihrap, mihrabın bulunduğu mekânı örten kubbe ve onun unsurlarıdır. Çini mihrabın niş ve kavsarası 1889 yılındaki tamirde yıkılarak yerine günümüzdeki mermer mihrap eklenmiş ve bu süreçte kenar bordürleri alçı ile tamamlanarak üzeri kalem işi ile bezenmiştir. Mihrabın kenar bordürlerinde bitkisel, geometrik süslemelerin yanı sıra yazı unsuru da kullanılmıştır. Selçuklu sülüs hattı ile yazılmış olan Kürsi ayetinin bulunduğu bordür diğerlerinden daha geniş tutulmuştur. Mihrabın köşeliğinde de çiçekli kûfi hat ile “Bismillahirrahmanirrahim-El mülkü lillah” yazılmıştır. Osmanlı döneminde eklenen mihrabın köşeliğinde de Osmanlı sülüs hattı ile Al-i İmran suresinin 37. ayetinden “Küllema dahale aleyha zekeriyy-el mihrab sene 1307 (1889) yazılıdır. Mozaik tekniği ile yapılan mihraptaki çinilerin rengi genellikle Anadolu Selçuklu çinilerinde kullanılan patlıcan moru, firuze ve siyahtır.
Kubbeye geçişi sağlayan Türk üçgenlerinde de mihrapta kullanılan renkler ile içinde farklı geometrik düzenlemeler, özellikle sekiz ve dokuz kollu yıldız motifleri kullanılmıştır. Kubbe içindeki çini kaplamadan günümüze herhangi bir şey ulaşmamıştır. Başlangıçta görülen kubbe içi sıvanarak badanalanmış ve üzerine son dönem tadilatında eklenen çeşitli kalem işleri yapılmıştır.
Minber Kitabeleri
Minber giriş kapısının üzerinde tek satır halinde kufi hat ile yazılmış Sultan I. Mesud’a ait kitabe şöyle: “Din ve dünyanın izzeti, Kılıç Arslan oğlu müminlerin emirinin yardımcısı Mes’ud”.
Minber giriş kapısının sağ sövesinden başlayarak sol sövenin altında tamamlanan Sultan Kılıç Arslan’a ait sülüs hatlı tek satırlık kitabe:
“Büyük Sultan, Yüce Şahlar Şahı, Acem ve Arap sultanlarının efendisi, ümmetlerin maliki, din ve dünyanın izzeti, Müslümanların ve İslamın rüknu, sultanların ve meliklerin övüncü, delillerle Hak’kın yardımcısı, kâfirlerin ve müşriklerin kâtili, mücahidlerin müzahiri, Allah’ın beldelerinin koruyucusu, Allah’ın kullarının yardımcısı, Allah’ın halifesinin yardımcısı, Rum, Ermeni, Efrenc ve Şam’ın sultanı, fetihler babası Kılıç Arslan oğlu Mesud oğlu müminlerin emirinin yardımcısı Kılıç Arslan, Allah saltanatını daim, mülkünü sürekli ve ikbalini kat kat eylesin.”
Minberin köşk kısmının sol ön tarafında, altta sekiz satır halinde, sülüs hatla noktasız olarak yazılmış usta sanatkar kitabesinin tek satır ve noktalı olarak düzenlenmiş hali: “Üstad, Ahlatlı Hacı Birti oğlu Mekki’nin işidir. 550 (1155) yılı Receb ayında.”
Onarımlar
Konya Alâeddin Camiî çeşitli devirlerde tamirler görmüştür. Arşiv kayıtlarında 16. asırda yapılan tamirattan bahsedilmektedir. Yine bu tamirattan bir tanesinin, doğu tarafında bulunan kapının üstündeki kitabede 1889-1890 yıllarında Sultan Abdülhamid Han’ın fermanıyla yapıldığı yazılmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ve İkinci Dünya Harbi sırasında cami, depo olarak kullanılmak üzere ibadete kapatılmıştır. Daha sonra ise bulunduğu tepenin toprağının kayması ve caminin çevresindeki yapı örtüsünün ortadan kalkmasıyla duvarların çatlamasından ve yapının tehlike arzetmesinden dolayı tekrar kapatılarak tamirata alınmıştır. Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü tarafından 1945 yılında caminin çatısı, doğu ve güney cepheleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından da 1958 yılında da avlunun batı ve kuzey kanatları, avlu kuzey cephesinin batısında yer alan kapı sökülerek yeniden yapılmıştır. 1966 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan restorasyon çalışmaları 1975 yılında tamamlanmıştır. Bu restorasyon çalışmaları esnasında yapının doğu ve batı bölümlerinde toprak dam örtü kaldırılmış, kuzey ve doğu duvarları yeniden inşa edilmiştir. 1977’de şehir su şebekesinin patlaması üzerine 1978–1979 yıllarında yapının batı bölümü askıya alınmıştır. Cami, güneyinde bulunan su deposundan sızan suların yapıya zarar vermesini önlemek için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1983–1984 yılında başlatılan restorasyon çalışması 1995’te tamamlanarak yeniden ibadete açılmıştır. Bu tamirat esnasında camide bulunan ve birbirinden nadide ve değerli olan halıların akibeti bilinmemekle birlikte onların yerine tek renk halı döşenmiştir.
Sultan Türbeleri
Alâeddin Camisi’nin içinden avluya açılan bir kapı var. Oradan alvuya geçerek hem Konya’yı seyredebilir, hem de Selçuklu Sultanları’nın yattığı türbeleri ziyaret ederek ceddiniz Selçuklu’nun ruhuna Fatihâ’lar gönderebilirsiniz.
Günümüzde onarım ve restorasyon çalışmaları, Selçuklu Köşkü ve İnce Minareli Medrese’ye kadar iç kalelerin ortaya çıkartılmasıyla birlikte devam eden Alâeddin Câmiî, ibadete kapalıdır.
--------------
Kaynakça:
Âbideleri ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, İbrahim Hakkı Konyalı, 1997.
İslâm Ansiklopedisi, Türk Diyanet Vakfı, 1989, 2. Cild.