Sevgili okurlarım, ne zaman tarımla ilgili bir yazı kaleme alsam, maşallah, kimi lehte, kimi aleyhte o kadar çok tepki alıyorum ki, doğrusu bazılarının muhtevaları hoşuma gitmese de memnun oluyorum. Bu da olsun, önemli olan meşveretle doğruya ulaşmaktır diyorum.
Tarımla ilgili defalarca gerçek rakamlarla yazılar kaleme aldım. Aldığım yazılar değerlerle doğruluğu kadar, bilimselliğe, akla ve tecrübeye de dayalı olarak yorum bulmaktadır. Tarımın her kesimin konusu olduğu ve medeniyetler kurma ve devlet olma da tarımla başlamıştır. Bilinen 12 bin yıllık insanlık tarihinde, ilk insan Hz. Âdem’den itibaren tarım ve tarımsal ürünler önemini hep korumuştur. Başka kutsal kitaplarda olduğu gibi kitabımız Kuran’ı Kerim’de de zeytin, üzüm, incir gibi bir sürü tarımsal ürünlerden bahsedilir. Hz. Âdem bile elma ile imtihan edilmiştir.
Eskiden olduğu gibi gelinen noktada da insanlığın, hatta hayvanatın bile tarımla ilişkisi bitmemiştir. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz ancak, mesele dünyada ve ülkemizin üretimde geldiği noktadır. Dünyaya bakarsak bir yanda açlık, öbür yanda aşırı tüketim, obezite, aşırı ve sağlıksız tüketim, GDO, NBŞ gibi yeni kavramlar. Tarım yorumlanırken tüm bunlar beraber ele alınmalıdır. Konu tarımın sözcüsünün çok olması değil, yanlış değerlendirmeler yapmasıdır.
Geçenlerde kalabalık bir yerde benden önce mesleğinin sonradan tabip olduğunu öğrendiğim bir arkadaşımızın, ülkemizde tarımın geldiği noktayı öyle bir anlatıyordu ki, hayretler içinde kaldım. Korktum da. Anlatılanlara bakınca; ne ben bu ülkede yaşıyorum, ne de doğruyu biliyorum dedim, kendi kendime. Sonra söze karışıp birkaç kelam edince, gruptan çoğu biz bu kadar doğru olduğunu bilmiyorduk dediler. Cevaben, telefon markalarını ve özelliklerini, sanatçıların özel yaşamını sorsam takır takır söylersiniz dediğimde gülüştüler. Mesele bu kadar açık ve net. Dedik ya tarımın çok fazla sözcüsünün olması son derecede doğaldır. Her ne kadar yanlış bilgi sahibi olsalar da, tarım insanın temel gıda kaynağı olarak büyük öneme haizdir.
Şu iyi bilinsin ki, şu anda dünyadaki gıda kaynakları insanlığın ihtiyacını karşılayacak durumdadır. Ancak yakın gelecekte sıkıntıların olacağı aşikârdır. Açlık ve ölümler, kapitalist aktörlerin aç gözlülüğü ortaya çıkan sonuçlardır. Çözüm bulunmazsa şu an 7.5 milyar olan insan nüfusunun 2050 yılında 9-9.5 milyona ulaşacağı tahminle gıda üretiminin şimdikinden % 60 daha fazla üretilme gerçeği vardır.
Ülkemize gelince, yıllardır söylendiği gibi ülkemiz tamamen kendi kendine yeten bir ülke değildir, hiç de olmamıştır. İhtiyaçlar ve yetme kelimeleri geçmişe göre bugün değişmiştir diyebiliriz. Bu nedenle 100 yıl evvel tek şalvar, tek çarık, 2 çeşit gıda ile yetinen insan için bugün aynı şeyi söylemek zordur. Çağımızla birlikte ilave ihtiyaçlar, keyfi talepler yanında yeni ihtiyaçlar da gündemdedir.
Ülkemizin tarımda ve gıdada mevcut durumunu şöyle özetleyebiliriz.
Söylendiği gibi su ve toprak kaynakları bakımından çok da zengin bir ülke olmasak da, çoğunlukla temel ihtiyaçları karşılanır durumdadır. İhtiyaçların tamamının karşılanamaması, su, toprak ve iklimsel yetersizliklerden kaynaklanmaktadır. Küresel ısınma da üretim de etkilenmektedir. Buna rağmen teknolojik gelişim, kaliteli tohumluk ve ürün çeşitlendirilmeleri ile üretim de artışlar vardır.
Yetersizliğin temel nedenlerinde biri de yerel nüfus ve yabancı misafir (turist ve göçmen) artışıdır. Toprakları genişletmek mümkün değilse, aynı toprakta birim alanda üretim artışı sağlanmaktadır. Buna rağmen su kısıtı ihtiyaçların karşılanmasını engellemektedir. Bir örnekle, 50 yıl önce pamuk ihraç edilirken, bugün pamuk ithal edildiği söylenmektedir. Bu doğrudur ancak 50 yıl önce ham pamuk satan ülke bugün 12 milyar doların üzerinde tekstil ürünleri satmaktadır. Bu haliyle de pamuk üretim alanları sıcaklık ve yağış değerleri bakımından yetersizdir.
25 milyon hektar aktif tarım alanının tamamı sulansa veya yeterli yağış düşse, bu ülke bir 100 milyonu daha besleyebilir durumdadır. Bu bakımdan siyaseten de olsa ülkeyi olduğundan çok veya az göstermek doğru değildir. İhtiyaç çeşitlendirilmeleri buna zorlasa da burası bir Almanya, bir Hollanda ile mukayese edilmemeli, doğru politikalarla potansiyelimiz en iyi şekilde kullanılmalıdır.