Dünya, zannederim, bunca gelişme ve teknolojiye rağmen son yıllarda en şanssız dönemini yaşıyor. Kuraklık ve Pandemi ikilisi dünyayı kasıp kavuruyor, ekonomileri etkiliyor, insan psikolojisini ve morallerini bozuyor denebilir. Öyle de olsa hayatta kalabilmek için yemek, hem de sağlıklı yemek, bunun için de üretmek, üretimi de gıdaya işlemek zorundayız.
Tarım “üstü açık bir pazar, havayı yani iklimi kontrol etme şansımız yoktur” olarak tarif edilir. Bunun anlamı tarımsal üretim çoğunlukla kontrolsüz şartlarda yapılır. Az bir kısmı kapalı (seracılık gibi) ya da kontrollü ortamlarda olur. Kapalı üretim tüm insanlığın gıda ihtiyacını karşılamaya yetmez.
Ülkelerin tarımsal üretim, bulunduğu ortamın iklim ve toprak şartlarına göre tespit edilir ve buna da “üretim potansiyeli ya da kapasite” denir. Nasıl ki bir haltercinin rekor sınırı vardır, buna göre rekorunu belirler, bu belirleme onun kapasitesini aşarsa rekoru kıramaz, potansiyelinin üstünde bir ağırlığın altına girdiğinde arız verir ise; ülkeler için de potansiyelin üstünde üretim arıza verir.
Türkiye tarımsal üretimde mevcut potansiyelini özellikle su kullanımı yönünde çoğunlukla aşmış durumdadır görülmektedir. Aşırı sulama yerüstü su kaynaklarını tükettiği gibi yer altı su kaynaklarına el atmış, bunu da tüketmek üzeredir denilmektedir. Buna bir de küresel sorunlar eklenince bazı ülkeler gıda arzında sıkıntıya düşmüştür. Bunun sebebi küresel olarak son 2 senedir Pandemi ve 1 senedir de kuraklığın görülmesidir. Bizim ana konumuz da budur ve ülkemiz için durum şöyledir.
Geçen hafta bir TV kanalında Hububat Konseyi Başkanı ile bir program yaptım. Beklendiği gibi konu ilginçti ve çok da alaka gördü. Değerlendirmelere göre ülkemizde kuraklık ve Pandemi önemli 2 problemdir. Bu iki olumsuzluğa gerek hammadde ve gerekse de mamul madde de fiyat artışları eklenince, durum vahim görülmektedir. Bu durum sadece ülkemin değil tüm dünyanın problemidir.
Kimse bu olumsuzluklara rağmen bir tabirle “öküz altında buzağı aramasın” ve de bahaneler üretmesin. Meseleler hepimizi içine alıyor, sonuçlar hepimizi ilgilendiriyor. Mesele küreseldir ancak her ülke de kendi yağıyla israfsız kavrulma peşine düşmüştür. Konuyu basit bir misalle ele alalım.
Nüfusu 10 kişi ve yıllık gıda tüketimi 1 000 kg olan bir aile düşünelim. Bu sene için kendi ihtiyacı için ürettiği gıda 800 kg olsun. Ne yapılır sorusuna karşı mantıklı olanı, kişi başına tüketimi 80 kg a düşürmek ya da eksik olanı dışarıdan alarak karşılamaktır. İkincisi için, diğer ülkelerde de aynı sorun vardır ve buralardan gıda temin etme ihtimali yoktur. O zaman tek çözüm kişi başı 100 kg olan tüketimi 80 kg a düşürmek olacaktır.
Elbette yapılması gerekenler vardır ancak öncelik yukarıda belirlediğimiz misale göre yıllık 800 kg gıda ile yetinmeyi kabullenmemizdir. Unutmamamız gereken yılda toplam 1000 kg olan üretimin 300 kg kadarı israf edilmesidir. Bu haliyle zaten toplamda gerçek tüketimimiz 700 kg, israfımız da 300 kg’ dı. Yukarıda verilen değerlerin matematiksel izahını ve sonuçlarını görmek zor olmasa gerek. Buna göre:
İsrafı önlemeyle beraber bazı ürünlerde arz düşüklüğü bahane edilerek fiyat artışlarına müsaade edilmemeli, bunun için e etkili ve kalıcı tedbirler alınmalı.
Eksik olan ürünler ithal edilmeden önce dahili üretimin hakkettiği değerde pazara sunulmasına yardımcı olunmalı, üretici küstürülmemeli ve mağdur da edilmemelidir.
Pandemi ve kuraklık ister tek başlarına, ister ayrı ayrı olsun, tarımsal üretimde etkilerinin uzun süreceği hesabıyla, kurak bölgelerde uygun havzalardan su getirilmesi için acilen çözüm aranmalıdır.
Tarımsal üretime uygun tüm araziler, sulu-susuz, hazine, mera, tarla, orman demeden üretime alınmalı, tüm üretim potansiyeli kullanılmalıdır.
İsrafın sadece gıda tüketiminde değil, üretim girdileri ve potansiyel kullanımında da olduğu hesabıyla, ekonomik üretim için ortak işletme (üretimiz toplulaştırılması) uygulamasının yaygınlaştırılması fikri, uzun vadede esas tedbirlerden biri olmalıdır.
Bereketli ve kanaatli bir sezona ulaşılması dileklerimle, kalın sağlıcakla.