Yıllar yirmi sene kadar önce idi. Belarus ’un başkenti Minsk den ülkenin kuzey bölümüne doğru yerli tarım uzmanları ile beraber yolculuk yapıyoruz. Belarus bağımsızlığını birkaç yıl önce kazanmış, görüldüğü kadarıyla hayli geri kalmış bir ülke konumunda. Doğru dürüst yiyecek gıda, kalacak otel dahi bulamıyorsunuz. Devlet protokolü ile gittiğimiz için bizi Minsk’in en güzel otelinde ağırlasalar da, yeni onarılmış otel dahi şöyle, böyle.
Ucu bucağı olmayan ormanlık bir alanda, hayli bozuk yollardan, çok eski ve gürültülü bir minibüsle yolculuk ediyoruz. Soruyorum “nasıl kalkınacaksınız, gördüğüm kadarıyla ciddi bir üretiminiz ve de üretime uygun alanınız dahi yok, bilmediğim bir gücünün var mı” dediğimde, aldığım cevap beni hayli şaşırtmıştı. “Gördüğünüz şu ormanlar bizim en büyük gücümüz. Ülkemizin % 70 i ormanla kaplı, bunları kesip satacağız, kazandığımız paralarla ülkemizi kalkındıracağız” demişti. Bu cevap da açık bir ülke sevgisi ve kalkınma umudu vardı.
Ülkemde tarıma ve tarımcılara güvensizlik yaratmak için özellikle muhalefet kanadından yıllardır aynı şeyler postalanıyor. Yok, ülke bitmiş; yok, tarımda dışa bağımlıyız; yok, saman ithal ediyoruz, yok, ülkede tarım yok edildi; falan, filan. Öyle de hepsi yalan. Bazen kendi kendime soruyorum, beni normal değilim, kendini tarımcı olarak gören bazı ünvanlı-unvansız varlıklar mı normal değil. Ortada gerçekler var, değerler ve rakamlarla ifade edilen gelişmeler var, ancak bir türlü inanmıyorlar. Bazen bunları söyleyen tarım dışı ve tarımcı insanımıza soruyorum, “evinizde ne eksik, ya da 20 yıl öncesine göre tükettiğiniz gıda ile şimdiki arasında fark yok mu”? Cevap, “kem-küm”.
2 gün önce ciddi bir kanalda kendisini çok takdir ettiğim bir tarım programı yapıcısı ile büyük bir üretici kooperatifine bağlı bir şirketin üst yöneticisi program yapıyor. Bu üst yönetici yapacağı işleri anlatırken Hollanda örneğinden hareketle “küçücük Hollanda 100 milyar doların üzerinde ihracat yapıyor, bizim de ülke olarak avantajlarımız var, kısa zamanda ülkemizi zirveye çıkaracağız” diyor. Delirmemek işten değil. Bu büyük üretici kooperatifinin üst birliğinin yöneticisinin maalesef kendinden ve ülkesinden haberi yok. Büyük iddialarla yola çıkan bu yönetici ülkesinin gücü, durumu, geleceğe yönelik potansiyelini, daha da ötede sulu-kuru tarım alanlarının varlığını, çiftçi ve işletme yapısını bilmeden nasıl olur da bu ülkenin kalkınma programları hakkında konuşur ve değerlendirir.
Tarımı bilmeden tarımı yönetenler, değerleri bilmeden matematik formülleriyle kalkınma hesabı yapanlar, çiftçi-köylü-işletmeci ayrımını yapamayanlar; ülkem sizlerden nasıl istifade edecek; sorarım.
Bir defa daha ifade etmek istiyorum ki Hollanda, Hollanda toprağında ürettiği zirai mal ve hizmetlerle ihracat yapmıyor. Dışarıda, yani çoğunlukla halen sömürgecisi olduğu ülkelerde kurduğu şirketler aracılığı ile ürettiği mal ve hizmetleri, Hollanda merkezli diğer şirketler aracılığı ile dünyaya pazarlıyor. Buna bizzat şahsım da şahit olmuştur. Güney Afrika Cumhuriyetinde bir Hollanda şirketi üretiyor, bunu dünyaya Hollanda da bulunan başka bir şirket birkaç katına dünyaya satıyor.
Ülkem geçen sene ithal ettiğinin üzerinde dünyaya daha fazla satış yapıyor. Bu senenin ilk 11 ayı toplamına göre tarım ve gıda sektörü nerdeyse ihracatımız ithalata göre 5 milyar dolara yakın fazla verdi. Yaklaşık 1500 kalem maldan 70 kadar ülkeye ihracat yapıyoruz. Bu daha nasıl anlatılır.
Burada üzerinde duracağımız şey tarım sektörünü ve tarımcıları başka ülkelere veya kendi halkına karşı, bazı kesimlerin küçük düşürme çabasının olmasıdır. Geçenlerde adının önünde Ziraat Yüksek Mühendisi yazan ve yöneticilik de yapmış bir muhalifin yazdığına hala içerliyorum. Yıllardır önceden hazırlanmış ve aslı astarı olmayan bir afişi pazarlıyor. Yazık ki, ne yazık, Belarus’lu efendi kadar olunuz, bari. Böylelerine “yediğin de içtiğin de zıkkım mı olsun” diyelim. Takdiri sizler yapınız
Yeni yılınız sağlık, huzur ve akıl getirsin dileklerimle saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.