Hafta sonu bir dostumun köyüne bir ziyaret yaptık. Konya ovasında, şehre 60 km kadar mesafede, tarım potansiyeli oldukça yüksek, orta büyüklükte bir köy. Köyde sulu ve kuru tarım bir arada. Sulu tarımda çoğunluk mısırda. Ayrıca, şeker pancarı, yonca patates üretiliyor, kolza tarımı yeni başlamış.
Köy içi bakımlı ve temiz, çoğu yerler asfalt veya kilitli taşla kapatılmış. Köyde ilk göze çarpan büyük ve lüks evlerin varlığı ve halen de yenilerinin yapılıyor olması. Köyde devamlı oturan pek yok ancak bu lüks evleri çoğunlukla şehirde oturan iş adamlarına ait. 100 hanelik köyde 2 adet etli ekmek fırını var. Sebebi şaşırtıcı. Zira bu köyde yaklaşık 60 kadar Afganistan, Türkmenistan, Özbekistan, Suriye ve Irak’tan yabancı çalışanlar var. Bu yabancıların bir kısmıyla görüşme şansım oldu. Türkçeleri gayet iyi, akıcı konuşuyorlar. Aralarında üç senedir aynı köyde çalışanlar var. Yabancılar için işsizlik diye bir şey yok, aranan insanlar, tamamı bekâr, yemeye ihtiyaçları var ve bunu da etli ekmekle karşılıyorlar.
Bu arada köyün bakkalının birinde o köyde doğmuş-büyümüş üç delikanlı ile sohbet ediyorum. Birisi bakkalın sahibi. Kısa süre sonra askere gidecek. Askerlik dönüşü şehre göçecek. Sebebi “kız vermiyorlar, tüm köyün kızları şehirli erkekle ya da köyden şehre göç etme şartıyla bizlerle evlenmeye razı oluyorlar” imiş. Bu delikanlının yıllık kazancı sadece bakkaldan 50 bin TL civarında ve ek kazançları da var. Diğerine soruyorum o da aynı düşüncede. “Köyde çalışmak zorumuza gitmiyor ancak kızların ret etmesini hazmedemiyorum, bu yüzden de evlenemiyorum” diye yakınıyor.
Gelelim önemli tespitler yaptığım üçüncüsüne. 26 yaşında zıpkın gibi delikanlı. Köyde kalacak. Sebebini sorduğumda gülümsüyor. “Ben evlendim abi. Rusya’dan bir gelin getirdim. Burada tanıştık ve evlendim, o yüzden köyde kalacağım ve tarım yapacağım” diyor. Rus gelin köyde kalmaya razı olmuş. “Köyde ne yok ki abi, her şey var. Havası suyu temiz, sessiz ve sakin, iş var, para var, gelecek var”. Gel de şaşma bu işe. Ya bizim kızlarımız anormal ya da yabancı gelinler. Rusya’dan yabancı bir ülkeye, Anadolu’da bir köyde yaşamaya razı olan bu gelini tebrik etmek gerekmez mi?
Bu arada 3 Afgan asıllı genç ile etraflıca konuşuyorum. Afganistan’da durumu, Taliban’ı, okul hayatını, ekonomi, evlilik, sosyal hayatı konuşuyoruz. Ana dilleri Farsça. Hiç okula gitmemişler. Zaten açık okul da bulmak çok zormuş. Açık okulları Taliban bombalıyormuş.
Üçü de çok çalışkan. Neredeyse kapış kapış gidiyorlar. Köylüler onları seviyor. İşlerini iyi yapan, dürüst ve güvenilir insanlar olarak görülüyor. Her işe yatkınlar. Tarla işi, çobanlık, ne olursa yaparız diyorlar. Bu arada onca zorluğa ve mahrumiyete rağmen ibadetlerini de eksik etmiyorlarmış.
Kaçak geliyorlar. Pasaportları dahi yok. İçlerinden biri yeni gelmiş. Onlar da olmasa ne olacak tarımın hali diye yerli gençlere ve kızlarımıza sormak gerek. Genelde burada 2-3 sene kalıyorlar. Kazançlarını ailelerine götürüyorlar, fırsat buldukça kaçak olarak geri dönüyorlar.
En son gelen “Afganistan’dan Türkiye’ye 27 günde geldim, çoğu yerde yürüdüm, dağlarda yattım, ölümle burun buruna geldiğim oldu ama yılmadım. Türkiye’yi ve Türkleri seviyorum, bize insanca davranıyorlar. Başka ülkeler hayvanmışız gibi bakıyor. Burada kaldığımız yerler çok iyi, duş, ocak, elektrik, mutfak var, ayrıca evlerde ve köyde de yemek yiyebiliyoruz” diyor.
Ülkeye girişleri galiba insan kaçakçıları aracılığı ile oluyor. Öyle de olsa ne yapalım, üretim yoğun işçilikle oluyor. Biz yapmazsak, yapan bulunuyor. Bu yabancı gelin işi de tutacak galiba. Daha önce olgun bir arkadaşım da Belarus asıllı bir hanımla evlenmişti. O da çok memnun.
Buna göre tarıma işgücü için iki seçenek var: Ya yabancı gelinlerle gençleri köyde tutmak, ya da yabancı çalışanlara razı olmak. İki seçeceğin yolu da yabancılardan geçiyor. Çare bu ise, ikinci seçeneğe dâhil olanların ailelerini de getirelim, hiç değilse uzun süre rahat çalışsınlar.
Hayırlısı dileklerimle, kalın sağlıcakla.