Artık şunu iyi bilelim ki “tarımsız (bitkisel ve hayvansal üretimsiz), bir insanın, bir ailenin, bir şehrin, bir devletin veya tüm insanlığın canlı kalmasından, medeniyet üretmesinden, sağlığından yani ayakta kalmasından bahsedilemez. Bu haliyle de tarım yukarıda ki değerlerin temsilcisi, yani hayatın ve medeniyetin başlangıcı olarak görülür.
Her alanda olduğu gibi tarımın da kahramanları vardır. Tarımın kahramanlarını ele almak için tarımın tüm çalışanlarını, yani mutfağında çalışan çiftçileri (hammadde üretenleri) en öne almak lazımdır.
Çiftçiler en zor şartların adamı. Yakında eski bir arkadaşla görüştüm. İyi bir iş adamı idi. Yaşlanınca köyüne dönmüş, babadan kalan arazilerini değerlendirmek istemiş. Çevresine faydalı olmak ve modern tarım nedir göstermek için de epeyce yatırım yapmış. Köyüne yerleşmiş. Peşin çalıştığı için iyi de para kazanıyormuş. Köyde çalışan bulamamış, bu yüzden de yabancı bir yardımcı çalıştırıyormuş. “Tarım çok keyifli de, hayli zor. Epeyce emek ve itina isteyen bir iş. Elinde bulunan, uğraştığın hemen herşey canlı malzeme, bir ihmal pahalıya mal oluyor” diyor. Eskiden daha çok kazanıyormuş ancak hayli kilolu imiş. Tarım ile sağlığına kavuşmuş, şeker ve kolesterolü de normale dönmüş.
Bunun gibi daha nice örnekler verilebilir. Tarımın bir diğer kahramanı işçilerdir. Dünyada 1 milyardan fazla insan tarımda istihdam ediliyor. Bu haliyle tarım tüm sektörlerle mukayese edildiğinde en çok çalışan, istihdam eden bir sektör. Demek ki tüm dünya sırtını tarıma dayamış durumda.
Ülkemde tarımda çalışan nüfusun oranı % 16.1 olarak veriliyor. Demek ki 7 milyonu aşkın bir nüfus tarımda çalışıyor. Bu arada tarımın meseleleri bitmiş olmasa da üretimde artış var. Demek ki, bu sektörde verimliliğimiz artıyor. Konuyu rakamlara boğmak istemem ancak en belirgin olan et ve süt üretiminin son 20 yılda ki durumunu ele alarak değerlendirme yapabiliriz.
Süt üretimimiz 1990’ların başında 10.2, 2000’lerin başında 9.8 milyon ton iken; 2 ye katlayarak şimdilerde 23 milyon tonu geçmiştir. Kırmızı et üretimimiz de son 10 yılda 2 ye katlamıştır.
TÜİK'e göre tarımda istihdam edilenlerin sayısı 2002'de 7 milyon 458 bin kişiyken, bu sayı Eylül 2011'de 6 milyon 745 bine gerilemiş. Bu sayı Eylül 2021'de ise 4 milyon 974 bine düşmüş. Buna göre tarımda istihdam edilenlerin sayısı son 19 yılda % 33; son 10 yılda ise yüzde 26 gerilemiştir.
Tarımımızı bu hale herhalde kendiliğinden gelmedi. Tarımımızı yukarıda verilen hale getiren bir grup daha var ki o da araştırıcılar (üniversite ve araştırma enstitüleri) ve bürokratlardır. Bürokrasiden en çok şikâyet edenlerden biri olmama rağmen, gerçekten fedakârlıkları büyük olanlarını görmezden gelemeyiz. Onlar yasa ve yönetmeliklere kendilerine verdiği yetkileri kullanırlar.
Burada oda, birlik, gönüllü dernek ve vakıflarda vazife alan teknik kadrodan da söz etmemiz gerekir. Onlar devamlı işin mutfağında, yani sahadadırlar, yaşayarak elde ettikleri değerleri araştırmacı ve bürokratlara (veya bakanlıklara) aktarırlar ve gelecek uygulamalar için önlerini açarlar. Zaman zaman haksız ve siyasi mülahazalara girenleri olsa da, bu mülahazalar içinde doğrularda yok değil.
Bir yarı resmi görevi olan mesleki odada, davetli olarak konuşma yaparken; “odanız da fazla faal değil” dediğimde, “hocam en azından sizi davet ettik, konuşturuyoruz ya” demesini hiç unutmadım.
Tarımın paydaşları hayli fazla. Tohumdan son ürün; tarladan çatala, hatta atıkların değerlendirilmesi sürecine kadar hayli paydaşlara sahip. Bu haliyle az çok her şahıs ve teşkilata vazife düşüyor. Her bir paydaşı ele almak için kitaplar yazılır. Önemli olan “doğru olanı, sürdürülebilirliği, ekonomik ve tabii durumu yaşaması ve yaşatması, her insan ve grupların vazifesini hakkıyla ifa etmesidir”.
Uzun vadede yukarıda belirlenen durumları gerçekleştirmede küresel güçlerden pek umudum yoktur, Olsa da hakkı ile yerine getiremezler düşüncesindeyim. Bu bakımdan her ülke kendi göbeğini kendi kesmeli, hele de ülkem gıda arzında tüm paydaşlar değişik vazifeler üstlenmeli ve yapmalıdır, derim.