Hafta sonu davet üzerine bir arazide idim. Yazlık sebze ve ekimleri için arazi hazırlığı yaptık. Kış mevsiminin uzun sürmesi yazlık ekimleri de geciktirse de bildiğimizi arkadaşımıza anlattık gösterdik.
Bana eşlik eden arkadaşımın yakın bir dostu da bize eşlik etti. Bu üçüncü şahıs oldukça enteresandı. Bu arkadaş tarımı hiç bilmeyen ancak yedikleriyle övünen genç denilecek yaşta, oldukça kilolu biri idi. Konu, üretimin nasıl yapıldığını, ekildiğini, dikildiğini görmek, merakını gidermekti.
Traktörü kendi tabiriyle filmlerde ve yollarda görmüş, tohumu hemen hiç tanımamış, yediği sıcak-sımsıcak ekmeğin nasıl, hangi emeklerle hazırlandığını, buğdayın nerede yetiştirildiğini, nasıl un olduğunu, undan ekmeğe nasıl geçildiğini uzun uzun sordu. Cevabını da fazla bilimselliğe girmeden derinlemesine aldı.
İş döndü dolaştı, alışılan ifadelerle tarımı yermeye, üretimi ve üreticileri hakarete varan ifadelerle tenkit etmeye, ülkenin düştüğü durumu kendince kötü göstermeye geldi. Yine sabır, yine sabır. İnnallaha ma assabirin.
Bu tür kendini bilmez, yediğini ve yedireni inkâr eden, üstelik te bilen hatta en iyi bile edasıyla ilmi, üretimi, değerleri inkâr eden bu yağlı göbekli adamlara örnek olan bu tipe elimden geldiğince nezaketimi ve tavrımı bozmadan cevaplar yetiştirmeye çalıştım.
Asıl mesele bu adam değil, bunun gibi bir sürü nankör; yediği önünde, yemediği arkasında olan tip dışı vatandaş var. Bu da onlardan biri. Sonradan görmüşlüğün, aç gözlülüğün, nimete saygıda kusurlu ve şükürsüz bu tip insanları hazzetmek kolay değil
Bu arada kendisinin bir zamanlar AK Parti içinde yer aldığını, gençlik kollarında bulunduğunu ifade etmesin mi? (Galiba gençlik heyecanını yenmiş, bir grup için yer alma ile de nefsini tatmin etmiş). Epeyce attı tuttu. Aslında bu tipleri çok da normal insanlar olarak görmemek esastır ancak bir tarım uzmanı olarak da susamıyor, hatta çıldırıyorsun.
Sonunda “bitti mi”, cevabını aldı. Susunca eline bir bel verdim ve gülerek “önce şu parseli bir beller misin”, dedim. Önce ık-mık etse de, sonra eline tutuşturduğum beli zor da olsa kabul etti. Beli tutmasını bilmeyen bu kendini bilmez adama gerçekleri öğretmek gerekirdi.
Elbette bizler, onlar gibi sırf laf olsun diye hamasi sözlerle kendimizi tahmin edecek değiliz, gerçekleri, ülkemin 20 yılda nereden nereye geldiğini, bugünkü durumu, son 2-3 yılda ki yaşananları, sebeplerini uzun uzun ve delilleriyle açıkladım. Rakamlarla da ortaya koyduğum tarım ve gıda sektörünün inkâr edilmemesi gerektiğini, tarımın particilikle alakası olmadığını, bu sektörün tüm paydaşlarının saygıya layık olduğunu, özellikle de köylü kesiminin saygınlıkla karşılanması gerektiğini anlattım.
Bir bel veya küreği tutmayı bilmeyen adama, bel ve küreği kullanan üreticinin emeğinin karşılığı saygıdan mahrum, sevgisiz ve karşılıksız olmamasını yüzüne söyledim. Yağlı göbeğini kaşıyan adama yağlanmasının sebebini de emek olduğunu, bunu da köylülerin karşıladığını açıkladım.
Bunun gibi nankörler o kadar çok ki. Geçenlerde biri, hem de ziraat yüksek unvanını taşıyan nankör biri daha “ülkeyi 20 yılda batıran adamın yeniden başkan olması halinde meseleleri çözeceğini ifade etmesini inandırıcı bulmadım” demesine çıldırmamak elde değil.
Bre nankör ve nankörler, istatistiklere inanmıyorsunuz tamam da, çıkın da şöyle bir etrafa bakın. Unlu mamullere girin; et, süt reyonu olan marketleri gözleyin, diğer gıda raflarında ki tarıma dayalı gıda ürünlerini sayın; nelerle karşılaşacaksınız, bir daha idrak edin.
İşin aslı tarım, gıda, pahalılık değil, işin aslı Reisi devirmek, ardından da ülkeye, birikimlere, kasalara, getirimlere dokunmak. İşin bir tuhaf tarafı da en çok şikâyet edenlerin en lüks hayatı yaşamaları, memur olanların da en azından yazlık-kışlık evleri, lüks arabaları; iyi eğitimli çocukları olması.
Rabbim münkirin inkârından, açgözlünün hırsından ülkemi korusun, sağduyu sahiplerine de birlik ve beraberliğinin devamını ihsan etsin.