Zaman zaman dile getirilen son dönemde artırmak için Bireysel Emeklilik Sistemi de dahil olmak üzere bir takım tedbirler alınan tasarruf oranlarımıza dair belki ilk defa kapsamlı bir araştırma yayınlandı. Özel bir banka ile bir üniversitenin işbirliği ile hazırlanan bu raporda yer alan çarpıcı detayları sizlerin bilgisine sunmaya çalışayım.
Ülkemiz tasarruf oranları liginde dünyada alt sıralarda yer alıyor. Bu konuda başı Güney Kore, Japonya, Malezya, Endonezya gibi uzak doğu ülkeleri çekiyor. Öte yandan sürdürülebilir büyüme rakamları için iç tasarruf oranlarının artması gerektiği genel kabul gören bir gerçek. Fakat yapılan araştırmada 18 yaş üstü nüfus içerisinde tasarruf sahipliği oranı 2015 sonu itibarı ile 1 puan daha düşerek %11,9’a gerilemiş. Şüphesiz ki burada 2015 yılı içerisinde gerek ülkemizde gerekse dünyada yaşanan ekonomik gelişmelerin etkisinden söz edebiliriz.
Tasarruf yapmamanın sebebi olarak araştırma 3 başlık işaret ediyor:
Bunlar yeterli gelire sahip olmamak, borçluluk sonucu tasarruf yapamamak ve sisteme duyulan güvensizlik. Yapılan araştırmada çıkan ilginç bir sonuç ise tasarruf yapmanın çevresel etkilerden daha çok bir alışkanlık sonucu oluşması. Tasarruf alışkanlığını etkileyen bir başka unsur da gelir seviyeleri. Zira gelir seviyesi 3.000 TL’nin üzerine çıktığında bireylerin % 40’tan fazlası tasarrufa yönelmekte. Düşük alt gelir grubunda bu oran % 6’ları ancak bulabiliyor.
Bankaların kredi kullandıracak kaynak bulmakta zorlandığı bir dönem olmasına rağmen tasarrufu olan bireylerin % 45’i tasarruflarını finansal sistemin dışında tutuyorlar. Bize has bir tabir ile yastık altında altın ve döviz bir çoğumuzun yine vazgeçilmez tasarruf aracı olmaya devam ediyor. Burada hiç şüphe yok ki sisteme duyulan güvensizliğin ve eski alışkanlıkların rolü var ancak bu tasarruflar sisteme dahil edilebilse belki yatırım, üretim olarak ülke ekonomisine katkı sağlayacak.
18-34 yaş arasında tasarruf edenlerin oranı %16 iken, 55 yaş üzeri bu oran % 8’e düşüyor. Çarpıcı olan genç grubun tasarruf oranının yüksek olması ancak bu grup tasarrufu evlilik ve tatil amaçlı olarak yapıyor. Kadınlar iş yaşamına katılıp çalışmaya başladıkça çalışan erkeklerden daha fazla ve daha uzun vadeli tasarruf ediyorlar. Eğitim seviyesi arttıkça tasarruf eğilimleri artıyor. Geleceğe duyulan kaygı sonucu yalnız yaşayanlar % 20 ile en yüksek tasarruf edenler.
Çocuk sahibi olmak tasarruf isteğini etkileyen belki en önemli sebeplerden. Halkımızın %32,5’lik bir kesimi çocuklarının geleceğini düşünerek tasarruf etmeye çalışıyor. Ancak okul çağı öncesinde insanlar daha fazla tasarruf ederken okul döneminin başlaması ile tasarruf oranları düşmeye başlıyor. Eğitim çağında çocuğu olanların tasarruf yapma oranları düşük çıkıyor.
Ne gibi tasarruf araçlarından faydalanıyoruz bir bakacak olursak %30’umuz yastık altı döviz yada altın ile tasarruf yaparken % 40’lık bir kesim ise vadeli yada vadesiz Türk Lirası hesapları kullanıyor. Zorunlu hale gelen BES (Bireysel emeklilik Hesapları) hesaplarda tutulan tasarruflar ise son dönemde ciddi oranda artmış durumda. %10’luk bir kitle gayrimenkulü tasarruf için tercih ederken gelişmiş ülkelerde tasarruflar için çok daha fazla tercih edilen fon yada hisse senedi piyasaları ülkemizde son sıralarda yer alıyor. Hisse senedi yada fonlara olan ilgisizliğin temelinde ise sisteme olan güvensizlikten bahsetmek mümkün.
2000’ler den bu yana kişi başına düşen gelirimizi neredeyse 4 kata yakın artırmayı başarmışken tasarruf oranlarımızın neden düştüğü bence iyi sorgulanmalı. Bir grup iktisatçı bunu düşen reel faizlere bağlıyor. Reel faiz düşük olduğu için tasarrufların sistem içerisinde değil özellikle gayrimenkul inşaat gibi alanlarda bulunduğunu iddia ediyor. Diğer grupta yer alan iktisatçılar ise harcama politikalarının teşvik edildiğini ve tüketim odaklı büyüme modeli izlendiği için tasarruf oranlarının düştüğünü iddia ediyor. Bu kapsamlı araştırma hangisinin haklı olduğu konusunda belki yol gösterebilir.
Sebep her ne olursa olsun hükümetin de orta vadeli ekonomik planında yer aldığı gibi tasarruf oranlarımızı yükseltmek zorundayız. Gelişmiş bir ülke olmak istiyorsak dış kaynağa bağımlılıktan kurtulmamız gerekiyor. Eskilerin sözü ile:
‘’Elden gelen öğün olmaz oda vaktinde gelmez.’’