Depremin yaralarını sarmaya çalıştığımız, düştüğümüz yerden kalkmak için mücadele verdiğimiz, omuz omuza büyük bir dayanışma örneği sergilediğimiz bir dönemde bir taraftan da ülkemiz için önemli bir dönemeç olan seçime adım adım yaklaşıyoruz…
Kalmadı, toru topu iki ay kadar bir sürenin sonunda, Allah başka kaza, bela, felaket vermezse, ömrümüz olursa, başımız sağ kalırsa, yani nasip olursa sandık başına gideceğiz.
Bu süreçte siyasetin çarkları daha hızlı dönmeye başladı. Bu dönen çarklar içerisinde çark edenler, geri dönenler herkesin malumu…
Tepedeki bu çarklar siyasi partilerin ve siyasi liderlerin kendi tabanlarında bile ters tepmeye başladı. Söylem üretmekte dahi zorlanır hale gelen siyasi partilerin birçok yerel yöneticisi partilerinden patır patır dökülmeye başladı. İstifa üstüne istifa bilgileri geliyor.
Partisinden istifa edenlere baktığımızda ise şöyle bir genel yargı ortaya çıkıyor: “6’lı masada sağ görüşlü 5 parti, sol görüşlü 1 parti var. Tüm sağ görüşlü partiler sol görüşlü 1 partinin ipine tutunmuş, onun yanında yer almış durumda. CHP, zihniyet olarak bizim dünya görüşümüzü, değer yargılarımızı taşıyamaz, bu değer yargıları Kılıçdaroğlu’nda karşılık bulamaz.”
Hatırlayınız, bir önceki seçimden sonra gerek AK Parti’den, gerek MHP’den gerekse CHP’den kopan birçok isim yeni partilerini kurup kendi yollarında yürüme kararı almışlardı. Neydi yeni siyasi oluşumlara zemin hazırlayan husus? Fikirlerin uyuşmaması, görüş farklılıkları ve sonrasında daha bir sürü şey…
Aynı kaynaktan beslenmiş, ortak geçmişe sahip, aynı fikri altyapıda buluşup siyaset yapmış insanların, daha düne kadar taban tabana zıt olduklarını söylemleri ile de beyan ettikleri bir siyasi partinin liderinin etrafında birleşmesi ve Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasından yürüyecek olması abesle iştigal değil midir?
Ne oluyor yani? Siyasette dün dündü, bugün bugündür kuralı mı hakim? Şayet öyleyse dünün söylemleriyle bugünün eylemlerine baktığımız zaman büyük bir tutarsızlıktan öte bir şey yok ortada…
Bugünkü tutarsızlığı bugünde kabul ettiğimiz zaman yarın bizi nelerin bekleyeceğini hiç düşünebiliyor muyuz?
Çok değil, şu bir haftalık kısacık zaman diliminde 6’lı masanın etrafında yaşananlara baktığımız zaman olurda bu yapı oyların çoğunluğunu alırsa seçimden sonra yaşanacak koltuk kavgalarının fragmanını görüyoruz.
Siyasi partilerin genel merkezdeki ve üst düzeydeki yöneticileri her ne kadar ittifak halinde hareket ediyor olsa da kendi tabanlarında bu fikir tam manasıyla oturmamış. Konya özelinde baktığımızda yönetim kademesinde yer alan birçok partilinin Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmesinin ardından partilerinden istifa ettiklerine şahit oluyoruz. İstifa açıklamaları ardı ardına geliyor. Yani kendilerini ait hissettikleri siyasi partilerin genel başkanlar nezdinde yaptıkları ittifak, tabanda karşılık bulmuyor. Anlaşılan, bu istifaların devamı da gelecek.
DEPREM BÖLGESİNDEKİ
ANKET NEYE İŞARET EDİYOR?
Sol tandanslı bir anket şirketi, depremin yaşandığı bölgede bir anket yapıyor. Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan ile Millet İttifakı’nın (anketin yapıldığı dönemdeki muhtemel adayı) Kemal Kılıçdaroğlu’nu masaya koyuyorlar ve soruyorlar. Kimi destekler, kime oy verirsiniz?
Deprem bölgesindeki vatandaşların yaklaşık yüzde 70’lik kısmı oy tercihini Cumhur İttifakı’nın adayı ve mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan yana kullanacağını söylüyor.
Tercihin nedeni irdelendiğinde ise; olağanüstü bir felaketin yaşandığı böylesi sıkıntılı bir süreçte mevcut iktidarın iktisabındaki bakanlardan belediye başkanlarına kadar tüm idarecilerin ortaya koyduğu gayrete işaret ediliyor. Böylesi sıkıntılı bir süreçte var olan kurulu düzenden yana tavır almak gerektiği ifade ediliyor. Diğer tarafta ise bir bilinmezin varlığından ve böyle bir değişikliğe içinde bulunan zamanın da ahvalin de müsaade etmediğinden dem vuruluyor. Özetle dere geçilirken bineği değiştirmenin büyük bir risk olduğuna dikkat çekiliyor.