Taziye evlerine gitmişsinizdir. Oralarda ahiretle ilgili akla zarar öyle şeyler anlatırlar ki sanırsın bir gidip bir dönmüşler. Mesela kadınlar dünyadaki kocalarının ahirette de kocaları olacağını sanıyor.
Hatta bu doğru değil deyince epey sinirleniyorlar. Ahireti dünyanın devamıymış gibi algılıyorlar.
Ahiret standartların baştan sona değiştiği bir yer. Nasıl bir yer bilemiyoruz ama dünyaya hiç benzemediğini biliyoruz.
Ahkaf suresi 9 da buyrulur ki: “ben türedi bir insan değilim peygamberlerin sonuncusuyum ben öbür tarafta başıma ne geleceğini bilmiyorum.”
“neyiniz var? nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa okuyup ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu mu yazıyor.” (Kalem Suresi, 36,37)
“…söylediğiniz şeye Kuran’dan delilinizi getirin” (Saffat Suresi, 157)
Biri ölünce diyoruz ki yakınımızı kaybettik. Artık öldü yakın değil. Ahirete gidince dünya artık çook eski de kalmış olacak içinde yaşananlar da anlamını kaybedecek. Öbür tarafta herkes kendi canını kurtarma derdinde olacak. Peygamberimiz kızına “aman evladım sakın ben peygamberin kızıyım gibi düşünme” demiştir.
Dünyadaki her şey imtihan içindi. Ölüm, yaşlılık, hastalık, geçim derdi, çocuk, anne olmak, baba olmak . Ölümle birlikte imtihan süreci bıçakla kesmiş gibi bitiyor. Mümtehine suresi 3 te buyrulur ki “Kıyamet günü ne yakınlarınız ne evlatlarınız size asla bir fayda vermez. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah bütün yaptıklarınızı görür.” Burada hitabın Hatip bin Beltea ya ait olduğu söylenir. Peki Hatip ne yapmıştı. Mekke’deki ailesini koruyabilmek için müşriklere haber iletmek istemişti. Bedir ashabındandı. Darulharpte yargılandı. Mümtehine 3 te bize söylenen özetle şudur: müminler çoluk çocuklarının hatırı için Allah düşmanlarını dost edinmesin.
Enfal suresi 28 “Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu ve büyük mükafatın Allah katında olduğunu bilin.”
Özellikle ahireti dünyanın devamı gibi algılayan zihniyet eşinin ölümünden sonra evleneni ayıplıyor. Öbürü, öbür tarafta yalnız kalacak sanıyor. Ahiret dünyanın devamı değildir. Standartlar baştan sona değişiyor. Böyle şey olur mu? Sanki “bizi aynı mıntıkaya gönderin” demişler de bir de teminat almışlar. Bir kere cehennem f tipi cezaevi gibi. Kimseyle irtibatın yok. Cennettekine gelince. Cennetliklerin Allah katındaki durumları derece derece. (En am, 132) sekiz tane cennet var. Kimin hangi cennete gideceğini kim bilecek.
Varlık hiç kesintiye uğramıyor sadece şekil değiştiriyor. Mesela doğmadan önce de vardık . Kesin bir bilgiyle biliriz ki kainat yaratılmadan önce insan yaratıldı. Ruhtan ibarettik. Kimsenin kimsesi değildik. Sonra doğduk yaşadık ve öldük. Birilerinin çocuğu olduk, anne olduk, baba olduk, nine , dede olduk vs. ahirette böyle isimlendirmeler yok, sadece iki seçenek var. Cennet ehli, cehennem ehli. Sanki ölerek resetlenip en başa geri dönüyoruz. Kimsenin kimsesi olmadığımız zamana. Peki şunu düşünelim. Böyle düşünsek bize ne faydası var. Ya da varsayalım dünyadaki akrabalık ahirette de devam ediyor. (hem kesbi hem de hısmi) ne olurdu? İnsanlar yakınlarına ahretlikmiş gibi davranırdı. Ahtapot gibi sekiz koluyla sarılırdı. Akraba asabiyeti alır başını giderdi. Adalet değil kayırma ve iltimas öne geçerdi. Ehil olan değil akraba olan işin başına getirilirdi. Bizden olsun çamurdan olsun denirdi. Bakara suresinde buyrulur ki :”insanlardan öyleleri vardır ki birbirini Allah’ı sever gibi severler oysa inananların Allah’la olan bağı çok daha kuvvetlidir.” Mesela Tegabün Suresi 14 çok enteresandır : eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar çıkacaktır, onlardan kendinizi sakının” yakınlık ebedi olsaydı bu ayeti kerimeyi kim kaale alırdı.
Öbür tarafta ölüm yok. Ne cennetlik ne de cehennemlik için. Büyük, küçük olmak yok. Herkes aynı yaşta hiç kimse yaşlanmıyor. “hastalandım, gel bana bakıver” yok, “sokakta kaldım” yok, “işe gireceğim bir aracı ol “ yok. Yakınını kim araya kim sora. Düşünün mesela cennettesiniz biri gelip yanınıza oturdu (sizinle aynı yaşta) dedi ki “ben dünyadayken m.ö 3000 yılında yaşadım”
-eee
-işte senin 25. Göbekten atanım
-iyi, olsun.
Bu kadar. Ya da düşünün cennete henüz girmiş birine sorsanız “dünyayı hatırlıyor musun” “evet” der. E cennette ölmek yok. 100 sene geçti aynı soruyu sordunuz “az biraz hatırlıyorum” dedi. 300 sene sonra soracaksınız “dünyayı hatırlıyor musun” , “o ne” diyecek. Peygamberimiz diyor ki “dünya müminin cehennemidir” yani hatırlamaya değmez. Öte yandan bakıyorsun herkesin herkeste bitmemiş bir hesabı var.
Bir de Azrail figürü. Kuranda hiç adı geçmez. Ölüm melekleri vardır. Rabbimiz onlara elçilerimiz der. (En am, 61)
“Size vekil kılınan ölüm meleği”… (Secde,11) ifadesi her insana ait ölüm meleği olduğuna işaret ediyor. O meleğin beraberinde taşıyıcı melekler var. (Kaf Suresi, 21) Can çıkarıldıktan sonra taşıyıcı ruhu Allah’ın katına ulaştırıyor. Yani ölen şahsın dünyayla olan bütün bağlantısı kopuyor. Ondan geriye kalan da mezarlığa gömülüyor. Allah takva sahipleri ile ilgili olarak: onlar, meleklerin, “Selam size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” diyerek mutluluk içinde ruhlarını teslim alacağı kimselerdir.” (Nahl, 32 ) buyuruyor.
Bazen yakınını kaybeden diyor ki : - ben şimdi ne ederim. Paradigma yanlışsa bu durumu kaldırmak çok zor oluyor. Ama bakış açınızı azıcık değiştirince gördükleriniz de farklı oluyor. Bir kere sen hiç kimse için vazgeçilmez değilsin. Hiç kimse de senin için vazgeçilmez değil. Çünkü herkes bir tek Allah’a muhtaç. Birinin varlığı mı hayırlı yokluğu mu Allah’tan başkası bilemez. Bir insan burada mı daha mutlu öbür tarafta mı Allah’tan başkası bilemez. Bu kadar bilinmezin içinde niye ölmeseydi denir ki. Allah dilemedikçe kimse ölmez. Allah’ın öldürdüğüne de niye öldü, erken öldü, ölmeseydi denmez. Allah her işinde hüküm ve hikmet sahibidir. Aslında neyin ne olduğu en çok ölünce anlaşılıyor. (Kaf Suresi, 22)
Ölmekten korkar her insan. Peki ya yaşam kalitesi bozulmuşsa, aldığı her nefes acı, uykusu zehir, yiyip içemez olmuş, tüm bedeni ağrı içinde, o zaman korkmak bir yana ölebilmek için Allah’a yalvarır. Bedeni taşıyamayacağı kadar ağır bir yük olur. O vakit ölüm korkunç değildir. Nimettir. Mesela cehennemdekiler de ölmek ister ama ölemezler. (İbrahim, 17)
O demdeki perdeler kalkar perdeler iner
Azraile hoş geldin diyebilmek te hüner