‘Sıradan olanda sıra dışını bulmak…’
Geçenlerde böyle bir ifade ilişti kulağıma.
Bir kitap alışverişi esnasında idi.
Rafları dolaşırken tırmaladıkça tırmaladı zihnimi.
Adımladıkça tahayyül mahallesindeki nüfuzunu artırdığını fark ettim.
İçimden hiç engel olmak gelmedi.
Alabildiğine dolansın istedim.
Bir süre sonra yanına birini daha aldı.
‘Niceliğini çoğaltacağına niteliğini yoğunlaştır.’
Sanki iki kulağımın hemen ucunda; ‘Türevlenmiş ya da türevlenmeye müsait ifadelerin harman olduğu yer’ kıvamında bir ibare vardı.
Yoksa nasıl bulsunlar birbirlerini öyle değil mi?
Nasıl buluşsunlar sağ ve sol lobun tam ortasında?
Neyse,
İşlerini çok zorlaştırmamak adına çektim sandalyeyi oturdum masanın ucuna.
Ben de varım dedim.
‘Sizlere eşlik edip derinlik masanıza meze olmak isterim’ cümlesini yapıştırdım ikisinin tam ortasına.
Sessizleşti birden kafamın içi.
Anladım ki devamı da lazım.
Peki dedim ve mırıldandım:
‘Hakikat penceresinden bakarak düşünceye dalmış bir hayatın, insanı vicdan körlüğüne taşıması mümkün değildir.’
Sonra biri seslendi sol yanımdan:
‘Beyefendi, kitabı satın alacak mısınız?’
‘Evet’ dedim.
Kalktım, kitabı kasadan geçirdim ve ücretini ödedim. Sonrasında eve varmak üzere evin yollarını tüketmeye başladım.
Bir an önce bilgisayarın başına kurulup bu üç cümleyi çarpıştırmak istiyordum zira.
Menfi anlamda değil tabi ki.
Müspet mânâ da.
Ve eve vardım, açtım bilgisayarımı.
Ardından bu üç cümleyi alt alta sıraladım.
‘Sıradan olanda sıra dışını bulmak.’
‘Niceliğini çoğaltacağına, niteliğini yoğunlaştır.’
‘Hakikat penceresinden bakarak düşünceye dalmış bir hayatın, insanı vicdan körlüğüne taşıması mümkün değildir.’
Sonrasında okudum sırayla hepsini.
Anladım ki; üçünün ve hatta dördümüzün ortak paydası tefekkür idi.
İvazsız, garazsız, safi duygularla düşünebilme arzusuydu.
Bu paydayı büyütmek ve genişletmek adına bir de motivasyona ihtiyacımız vardı.
O da teşekkür olsun istedim.
Yakıtı hiç bitmeyecek, yanıcı ve yapıcı bir teşekkür.
Köşesiz, dairesi kallavi, çok amaçlı olanından.
Buraya kadar tamam. Sıfır sıkıntı.
Buradan sonrasının sonuna okkalı bir soru işareti koymak istemem.
Bir soyutu yine soyut ile ifade edebilmek için soyut düşüncenin çok gelişmiş olması gerekir ya hani.
Bunu vurgulamaya çalışıyorum.
E o zaman bir de Takdir diyelim.
Takdir, Tefekkür, Teşekkür üçlemesi olsun.
Peki bunu nasıl ifade edeceğiz?
Şöyle düşündüm:
‘Film vizyona girmeden abartıyı fragmana basan kurnaz yapımcı edası…’
Ya da;
‘Çukur Üniversitesi – Alçak Lisans sahibi’
Hatta şöyle de diyebiliriz;
‘Dünü bugün, bugünü gelecek ile kendi güzelliklerimizin dünya, dünyadaki güzelliklerinde kendi değerlerimiz ile harmanlayacak bilinçli, birikimli, açık ve kompleksiz bir kültür ve sanat anlayışına sahip olmalıyız.’
Şu nasıl olur peki;
‘Mekanik ve tek boyutlu kar topu etkisi çağında değil, dinamik ve çok boyutlu kelebek etkisi çağında yaşıyoruz.’
Ve son olarak çıtayı Allah- u Ekber dağlarına çıkarıyorum;
‘Aşk, bir kadına ya da bir erkeğe harcanamayacak kadar özel bir duygu.’
Yazının sonuna gelirken ‘Seç, beğen, al’ klişesini önünüze sermek istemezdim ama ben bu zevk cümbüşünün içinden çıkamayacağım sanırım.
Bundan mütevellit sona bir kala topu size atıp üçlemenin üçüncüsü olan takdir safhasını kıymetli muhataplarımın nihayet vitrinine emanet ettim.
Ona göre parlatırsınız.
Son olarak bir prospektüs bırakayım:
Ezberlemeyin, hikâyesini anlatın.
Bilmek, bildiğini sevmek ve severek bilmek çerçevesinden taşmamanızı ayrıca rica edeceğim.
Lütfen ehemmiyet gösterin!
Dostlar,
Yazıyı çok dolandırdığımı fark ettim.
Daha fazla dolaştırmadan bana müsaade.
Selâmetle…