Düşündükçe hep şaşarım ve acırım. Bir insan bu kadar duyarsız ve nankör olamaz. Üniversitede birçok akademisyenin kendisine karşılıksız kan ve can veren Allahü teâlâyı günde bir defa bile aklına getirmemesi ne kadar büyük bir gaflettir.
Tıp ve fen fakültelerinde okuyup da, mahlûklardaki sanat inceliklerini, aralarındaki hesaplı bağlantıları gören ve anlayabilen aklı başında bir kimsenin, Allahü teâlânın varlığına, birliğine , büyüklüğüne, ilmine, kudretine inanmaması mümkün değildir. İnanmayanın, anormal, geri zekalı, câhil olması, yahut inatçı, şehvetlerine düşkün bir budala olması veya nefsine esir olmuş, işkence yapmaktan zevk alan, zâlim bir sadist olması lazım gelir. Kâfirlerin hayat hikayeleri incelenirse, bu üç kısımdan biri olduğu hemen meydana çıkar. Günümüzde de medyada şehvet budalası ve ahmak bazı profesörlerin övünürcesine yaratıcısını inkâr eden bir ateist olduğunu söyleyecek kadar utanmaz ve beyinsiz olduğu görülmektedir.
Peygamber Efendimiz, “Varlıklardaki nizâmı düşünerek Allahü teâlâya imân ediniz.” buyurmaktadır. Astronomi okuyup da, yer küresini, ayın, güneşin ve bütün yıldızların boşlukta dönmelerinde ve birbirlerinden uzaklıklarında bulunan düzeni, hesapları anlayan kimsenin imanı artar. Dağların, madenlerin, nehirlerin, denizlerin, hayvanların, bitkilerin hatta mikropların yaratılmasında, çeşitli faydalar vardır. Hiçbiri boş yere yaratılmamıştır. İnsanlar, bu sayısız varlıkların, sayılamayacak hizmetlerinden bugüne kadar pek azını anlayabilmiştir. Allahü teâlânın büyüklüğünü ve sıfatlarını biraz anlayabilen islâm âlimleri şaşkına dönmüşlerdir.
Musa aleyhisselâmın ümmetinden biri, otuz sene ibadet etmişti. Bir bulut kendisine gölge yaparak, güneşten korumuştu. Bir gün bulut gelmemiş, güneş de kalmıştı. Annesine sormuş. Herhalde bir günah yapmışsın, demişti. Hayır günah işlemedim deyince, göklere ve çiçeklere bakmadın mı? Onları görünce, yaratanın azametini düşünmedin mi? demiş. Evet, baktım. Fakat tefekkürde kusur ettim. deyince, bundan büyük günah olur mu? Hemen tevbe et demişti. Aklı başında olan bir kimsenin tefekkür vazifesini hiç ihmal etmemesi lazımdır. Yarın ölmeyeceğinden emîn olan kimse var mıdır?
Tefekkür dört türlü olur, demişlerdir. Allahü teâlânın mahlûklarındaki güzel sanatları ve faydaları düşünmek. Onun vadettiği sevapları düşünmek. Onun haber verdiği azapları düşünmek. Onun nimetlerine karşılık, nefsine uyarak günah işlediğini ve gaflet içinde yaşadığını düşünmek.
Allahü Teâlâ yerlerde ve göklerde bulunan mahlûkları düşünerek ibret alanları sever. Nitekim Peygamber Efendimiz, “Tefekkür gibi kıymetli ibâdet yoktur.” buyurmaktadır. Aslında tefekkür etmek, insan için psikolojik terapi ve rahatlamadır. İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin buyurduğu üzere, Allahü teâlâ cümlemize yüksek anlayış ve tefekkür nasip eylesin.