Her yüzün tersi olduğu gibi aynaların içinde bulunduğumuz bu hayatta aynaya bakmanın da okumanın da bir ilmi varmış, aslında aynaya hangi yönden hangi açıdan bakarsan onu görmezmiş insan. Aynaya bakmanın da ilmini bilmek gerekirmiş.
Gizli bir duvar önünde çiviyle takılan parlak yüzlü aynaları okumak gerekirmiş. Mesela bir gün damla damla bakıp aynaya varlığın, ateşin, acının, yokluğun, sebebini öğrenirken bir dahaki bakışın beyaz inci dişlerin yansıması olduğunu görmek o yansımanın ardında parlak umut dolu gözlerin mutlu yüzlerin ve bazen de boş tatlı hayallerin olduğunu hissetmek bu hissi okumakmış ayna ilmi.
Bazen çatır çatır çatırdayan yüreklerin çatılan kaşların öfkeli bakışların ise sinirden ibaret olmadığını ve hayal kırıklığını da yansıttığını görmek lazımmış. Okurken aynayı sadece yansımayı değil o aynaya bakanı ve aynaya neler yansıttığını da bilmek gerekirmiş.
Bazen paylaşılan 2 hayatın bir çizgide yansıması olduğunu da görmek bilmek imiş aynayı okumak. Duygunun taştığı o noktada tersinin de bir yüzü olduğu olan yüzünden ters olduğunu görebilmekmiş. Aynalar bulunduğumuz etrafı yansıtmazmış sadece bulunduğumuz ortamı anıda anlatırmış.
Peki, ortamı yansıtırken kendi yansımanı bulduğunda ne yaparmış insan. Aynanın asıl ilmini okumaya başlamış ve asıl yola girmiş olurmuş.
Şimdi asıl yolun içinde bulunduğumuz bu yıkık aynalar içine bakalım bu aynanın ilmini biliyor muyuz yoksa sendeleyip o aynalara bakıp kaçıyor muyuz diye.
Yıkılan onlarca duvar içinde her duyuyu yansıtan her anı anlatan bir sürü ayna varken o aynaları hep birlikte okumaya ne dersiniz gelin o aynaları hep birlikte okuyalım…