Değerli Okurlar,
Soma faciasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçmesine rağmen sizler şu soruyu sorabilirsiniz bana: “Bu yazı niye sıcağı sıcağına değil de bugün yazıldı?”
Yazıma hemen sorunun cevabını vererek başlayayım. Eğer hemen olayın üzerine yazılmış olsaydı; devlet büyüklerimizin olayın aslını astarını araştırmadan yapmış olduğu ve sonunda yanlış olduğu tüm halkımız tarafından anlaşılan açıklamalarda olduğu gibi bir yanlışa bizde düşmüş olurduk. Yazımın gecikmesi bundandır.
Günlerdir Soma’yla yatıyor Soma’yla kalkıyoruz. Çünkü orada 301 canımız şehit oldu ve şehitlerimizin aileleriyle birlikte milyonların yüreği yandı. Herkes konuştu: Kimi kaza, kimi ihmal, kimi de kader dedi. Ama sonuçta 301 can toprak oldu.
Bu konuda herkes bir şeyler söyledi. Kimi, “bu mesleğin doğasında ölüm var (tedbiri unutarak), takdir” dedi, kimi “sabotaj” dedi, kimi “hükümetin ve kuruluşun ihmali” dedi. Ama bugüne kadarki söylemlerin en doğrusunu siyasiler içinden MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Bey söyledi sanırım: “Acınız, acımızdır. Devletimiz bütün gücüyle buradadır.” Bu söze dikkat edelim. Siyaset yok, suiistimal yok, acılardan rant devşirme yok, samimiyet var, devlet adamlığı var. Keşke herkes bu acıyı böyle algılayabilse ve keşke bu acı milletimizdeki kutuplaşmayı ortadan kaldırabilmemize vesile olabilseydi. Ama yine olmadı yine başaramadık ve yine bu acıyı bile lanet olası siyasete kurban ettik.
Şimdi realiteye gelelim ve önümüze bakalım. Türkiye iş kazaları bakımından dünyanın en güvensiz ülkeleri arasında. İş kazalarında ülke sıralamasında Türkiye Dünya’da 3'üncü, Avrupa’da ise 1'inci sırada! Milli geliri bakımından Dünya’da 16'ncı sırada olmakla övünmek yanında keşke iş kazalarında da 16'ncı sırada olmakla övünüyor olabilseydik… Gerçek olan şu:
Ölen işçi sayısı: 301
Yetim kalan çocuk sayısı: 432
Yetim çocukların yaş ortalaması: 10
Bu ve buna benzer kazaların arkasında, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin hiçe sayılması veya göstermelik yapılması, devlet adına yeterli denetim işlevinin yerine getirilmemesi, her türlü tedbirsizliğin ve ihmalin kol gezmesi ve bütün bunların bileşkesinde işçinin sendikalaşmasının önünün kesilmesi vardır. Hükümetin bu konudaki en önemli görevi: “Bu mesleğin kaderinde maalesef bu var. Bu bölgenin insanı zaten bu tür olaylara aslında alışık.” gibi insanların acılarına acı katan mazeretler öne sürmek değil, Türkiye’yi Avrupa’nın sicili en kötü iş kazaları ülkesi konumundan çıkarmak, takdirin tedbiri anlamsızlaştırmadığından hareketle işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili tedbirleri hemen uygulamaya koymak, taşeron uygulamasına hemen son vermek olmalıdır.
Biz; “Acılar paylaştıkça azalır, sevinçler ise paylaştıkça çoğalır” düsturunu yaşamımızın merkezine koyduğumuzda adam oluruz. Sonuç olarak; SOMA OLAYI’NIN TESADÜF MÜ, KADER Mİ, KAZA MI? olduğuna siz karar verin.