Tıp’ın babası olarak kabul edilen İbni Sinâ, “İlim ve sanat itibar görmediği toplumları terk eder” diyor.
İbn-i Sinâ’nın "El-Kanun fi't-Tıb (Hekimlik Kanunu)” adlı kitabının yorumlanarak anlatıldığı, 197 sayfalık "Şerh el-Kanun fiʼt-Tıb" isimli eseri, Konya’da tıp bilim adamlarınca pek fazla itibar görmemiş olacak ki Yusuf Ağa Kütüphanesi’ni 2000’li yıllarda terk etmişti.
800 yıllık bu kıymetli eser, içerde konuşlanmış ehliyetsiz ve liyakatsız ve vakfın ruhuna ters hareket edilmek suretiyle alınan görevlilerin de yardımıyla çalındığı yerden 17 sene sonra kaçırıldığı yer olan İngiltere’de bir müzayede de satılmak üzereyken ortaya çıktı.
İbn-i Sinâ dendiğinde, onun adıyla özdeşleşmiş ve Batı ülkelerinde 16. yüzyılın ve Doğu ülkelerinde ise 19. yüzyılın başlarına kadar ders kitabı olarak okunmuş ve üniversitelerde kürsüleri kurulmuş "el-Kânûn fî't-Tıb" (Tıp Kanunu) adlı eseri akla geliyor.
Beş kitaptan oluşan bu ansiklopedik eserin birinci kitabı, anatomi ve koruyucu hekimlik, ikinci kitabı basit ilaçlar, üçüncü kitabı patoloji, dördüncü kitabı ilaçlarla ve cerrahi yöntemlerle tedavi ve beşinci kitabı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler veriliyor.
Tıpçı ve bir hekim olmadığım için İbn-i Sinâ'nın söz konusu eserini ne okudum ne de inceledim. İncelendiğinde o eserdeki konuların sistematik bir biçimde ele alındığı görülüyor. Tarihte ilk defa, tıp ve cerrahiyi iki ayrı disiplin olarak değerlendiren İbn-i Sinâ, cerrahi tedavinin sağlıklı olarak yürütülebilmesi için anatominin önemini özellikle vurguladığı müşahede ediliyor. Ünlü hekimimiz, hayati tehlikenin çok yüksek olmasından ötürü pek gözde olmayan cerrahi tedavi ile ilgili örnekleri de o eserinde vermiş ve ameliyatlarda kullanılmak üzere bazı aletler de önermiş.
***
İslam düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan İbni Sinâ’nın, ilâhiyattan ahlâk ve siyasete kadar felsefenin o dönemdeki bütün disiplinlerini ele almış; ayrıca başta tıp olmak üzere, pozitif bilimlerde de söz sahibi olduğu biliniyor. “Eş-Şeyhu’r-Reis” ünvanını bütün dönemlerde koruyan; tıpta ise modem tıbbın doğuşuna kadar Doğu ve Batı’da otorite sayılan İbni Sinâ’nın başlıca eserleri arasında şunlar var: El-Kanun fi't-Tıb (Hekimlik Yasası); Kitabü'l-Necat (Kurtuluş Kitabı); Risale fi-İlmü'l-Ahlak (Ahlâk Konusunda Kitapçık); İşarat ve'l-Tembihat (Belirtiler ve Uyarılar)ve Kitabü'ş-Şifa (Şifa Kitabı).
***
Sanatçı Emel Sayın’ın sesinden dinlediğim bir şarkımız var; “Aşkın kanununu yazsam yeniden/ Kimi ümitleri yel alır gider/ Kimi benim gibi sever gönülden/ Kimi senin gibi el olur gider” diye.
Şimdi İbni Sinâ’nın yazdığı “Tıp Kanunu” yeniden yazılır mı bilemiyorum.
Lâkin, 800 sene önce yorumlanan "Şerh el-Kanun fiʼt-Tıb" adlı eserle ilgili ümitlerimizi bir el alıp götürdüğü günden beri tam ümitlerimiz suya düşmüş iken, o ümitlerimiz, eserin İngiltere’de bir müzayede satışı durdurulunca nedense birden canlanıverdi.
Bizim hekimlerimiz, hekimlik ve tıbbı, İbni Sina gibi sahasında otoriter ve bir numara olan bir hekimden ve onun yazdığı kitaplardan değil de, Batı’nın yazdığı kitaplardan öğreniyorlar. Tıp Fakülteleri’mizde İbni Sinâ’nın kitapları ders olarak okutuluyor mu bilmiyorum.
Adamlar (Batılılar), tereciye tere satıyorlar.
Peki neden?
İlim ve sanata yeterince itibar göstermediğimizden dolayı.
İbni Sina’ya ve onun yazdığı eserlere itibar göstermeyince, İbni Sina da ve eserleri de bu yurdu terkedip gitmişti.
Tıpın babasına sahip çıkamadığımız gibi eserlerini de ne yazık ki koruyamadık.
Bu utanç bize yeter de artar bile.
AZİZİM DİYOR Kİ…
“Şifasız hastalık yoktur; irade eksikliğinden başka. Değersiz bitki yoktur; tanınmamasından başka.”
“ÂIetIerin en faydaIısı kaIemdir. Bir şişe mürekkep bir küIçe aItından hayırIıdır.”
İbn-i Sinâ