Türkiye, tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri için artık 10’dan geriye doğru saymaya başladı…
Türkiye’nin tamamen milli ve yerli olarak seri bir şekilde üretimine başlayacağı, teknolojisi itibariyle günümüzün ve geleceğin şartlarını karşılayan, fosil yakıtları bir kenara bırakıp tamamen elektrik enerjisi ile hareket edebilecek olan otomobili TOGG için 2011 yılında temeler atılmıştı.
Aslında daha önce de benzer girişimlerde bulunulmuş ama ne hikmetse arzu edilen menzile ulaşılamamıştı. Bugün baktığımızda, duyduğumuzda komik gelebilecek gerekçeler üzerinden oluşturulan büyük algı operasyonları neticesinde Türkiye adeta, “Sen üretme, biz senin için ucuz araç temin ederiz” denilen bir pozisyona gelivermişti.
29 Ekim 2022 günü seri üretime başlayacak olan TOGG ile birlikte Türkiye inşallah kendi ezberini bozmuş ve makus talihini yenmiş olacak.
Gelin sizinle Türkiye’nin trajikomik otomobil tarihine kısa bir yolculuk yapalım…
Türkiye’nin otomobil macerası Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlamış. Otomotiv sektöründe derin tecrübelerin olmadığı o dönemde ancak yabancı sermayelerin desteğiyle hareket şansı yakalanabilmiş.
1929’da ülkemizde ilk yabancı sermayeli otomobil, kamyonet ve kamyon üretim tesisleri kurulmuş.
O dönem ABD menşeili olan Ford firması Türkiye’de yatırımlar planlasa da 1930 yılındaki büyük buhran dönemi nedeniyle üretim süreci başlamadan sona ermiş.
EKONOMİK AİLE ARABASI: NOBEL 200
Türkiye, Ford’un yatırım girişiminden neredeyse 20 yıl sonra otomobil serüveninde yeni bir sayfa açmış. Seri üretime geçen ilk otomobil ‘Anadol’ olarak bilinse de bu unvanın esas sahibi Nobel 200 isimli küçük bir otomobilmiş.
3 tekerlekli ve 4 kişilik olan Nobel 200, piyasaya ekonomik aile arabası olarak girmiş. Tabi bu da geliştirilemeyince uzun ömürlü olmamış.
TÜRKLER OTOMOBİL YAPAMAZ YARGISI “DEVRİM” İLE KIRILAYAZMIŞ!
29 Ekim 1961’de dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki mühendislere zorlu bir görev vermiş. Mühendislerin 4 ay gibi kısa bir sürede Türkiye’nin ilk yerli otomobilini üretmesi emredilmiş.
Daha yola çıkılmadan olumsuz düşüncelerle hareket edilen bir dönemde zor olan başarılmış, ‘Devrim’ ön yargıları yıkarak Türkiye’nin ilk yerli otomobili oluvermiş. Hem de 129 gün gibi kısa bir zaman içerisinde…
GARP KAFASI, ŞARK KAFASI DERKEN KAFALAR KARIŞIR
Cumhuriyet Bayramı törenine yetiştirilmeye çalışılan Devrim, tamamlanmasının ardından Ankara’ya yola çıkmış. Araçlar trende taşınırken alev almasın diye benzinleri boşaltılmış. Tren, sabaha karşı Ankara’ya ulaşmış. İki araç, Sıhhiye’de bulunan Ankara Demiryolu Fabrikası’na indirilmiş. Kısa mesafede hareket sağlanmak için depolarına birkaç litre benzin konulmuş. Arabalara asıl benzin transferi Sıhhiye’de Mobil Benzin İstasyonundan yapılacak ve ardından arabalarla Meclis’e devam edilecekmiş.
Merakla beklenen tarihi an gelmiş. 29 Ekim sabahı Devrim Arabaları, motosikletli eskortlar eşliğinde yola koyulmuş.
Devrim, tören günü Meclis önünde bir süre yol aldıktan sonra benzini bittiği için stop edip durmuş. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Devrim’in kaderini değiştiren ve tarihe kazınan o ünlü sözü söylemiş: “Garp kafasıyla otomobil yaptık, şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk.”
Cumhurbaşkanı o gün alanda bulunan Devrim 2 adlı diğer yerli otomobille geçit törenine katılsa da akıllarda hep benzini biten Devrim olarak kalmış. Bu olay yerli otomobile karşı olumsuz propaganda aracı olarak kullanmış ve yerli otomobile bakış açısı değişmiş. Neticede 129 günde üretilen Devrim, devrini saatler içinde bitirmiş.
DEVRİM’DEN SONRA BİR DE ZAFER RÜYASI VAR
1960’ların ortalarına doğru Türk Otomobil Endüstrisi (TOE) ile Volvo ortak araç üretimi için işbirliğine gidilmiş. Ancak Volvo firmasıyla anlaşma sağlanamayınca 1968’de Triumph firması ortaklığında “Zafer” adı verilen yerli otomobil çalışmaları başlamış. Araç daha tanıtım aşamasındayken ‘bazı çevrelerin baskıları’ nedeniyle üretiminden vazgeçilmiş. Böylece bir devrim hikâyesi daha başlamadan son bulmuş.
HER ŞEYİYLE YERSİZ, MONTAJI YERLİ ANADOL
Yarıda kalan araba hikâyelerine rağmen yerli otomobil macerası son bulmayan ve yeni girişimler yapan Türkiye, aslında otomotiv sektöründe kendini ispat edebilmek için çırpınıyormuş.
1966 yılında Otosan, İngiliz Reliant firmasına prototipini hazırlattığı ve fiberglas gövdeli, bütün mekanik parçaları Ford’dan alınan ve adı bir yarışma sonucu belirlenen Anadol’u üretmeye başlamış.
Anadol’dan sonra 1968’de Tofaş, 1971’de Murat 124 modellerinin üretimine başlanmış. Yine 1969’da kurulan Oyak, Fransız Renault lisansı ile ilk modelini 1971’de Renault 12 olarak hayata geçirmiş.
Uzun yıllar kullanılan ve hala nadir de olsa trafikte karşımıza çıkan Anadol’un hikâyesi de 1984’te son bulmuş. Anadol sonrası birçok otomobil farklı markalar altında üretilse de malzemelerinin ithal edildiği araçların hiçbiri yerli ve milli olamadı. Devrim gibi yerli otomobillerin üretilmesi hayal olarak kaldı.
ŞİMDİ TOGG DEVRİMİ ZAMANI
Takvim yaprakları 2011’i gösterdiğinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çıkışı, yerli otomobil hamlesi için yeni işaret fişeği oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önderliğinde kurulan, Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu'nun (TOGG) çalışmalarıyla, Türkiye'nin 60 yıllık yerli otomobil rüyası yeniden hayat buldu.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) liderliğinde başlayan yatırımcı arayışı kısa sürede tamamlandı. TOGG resmi olarak 25 Haziran 2018'de kuruldu. Mehmet Gürcan Karakaş ise TOGG'un Üst Yöneticisi (CEO) olarak atandı.
Çalışmalar Gebze'deki Bilişim Vadisi'ne taşındı. Aracın modellerinin belirlenmesi için anketler düzenlendi.
Şirket, ilk otomobili 2022’nin sonunda banttan indireceklerini açıkladı. Bursa’nın Gemlik ilçesinde hızla yükselen TOGG fabrikasında üretimi yapacak robot kolların montajına başlandı.
Yenilikçi bakış açısı ve teknolojisi ile otomotiv dünyasında kendisine şimdiden hatırı sayılır bir alan açan TOGG Türkiye’nin bu alandaki talihsiz döngüsünü de inşallah kıracak.
Tüm otomobilleri elektrikli olacak TOGG, Gemlik fabrikasında yıllık 175 bin adet üretim kapasitesine ulaşmayı hedefliyor.
Devrim ile yarım kalan Türkiye'nin otomobil macerası nihayet artık macera olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünüyor.
Hani yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik denir ya… İnşallah bir aksilik çıkmaz, kuyruk kopmaz da bu kez şeytanın bacağını kırarız. Ülkemizin için hayırlara vesile olması dileğiyle Cuma bayramınızı kutlarım.