Topkapı Sarayı’nı şekillendiren yapı: KUBAD-ÂBÂD SARAYI VE KÜLLİYESİ

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)
  • Şaheser çinileriyle bütün dikkatleri üzerine çeken Beyşehir’deki Kubad-Âbâd Sarayı ve Külliyesi, Edirne ve Topkapı saraylarına örnekliği açısından da büyük önem arzeder.

Beyşehir, gerek tarihi ve gerekse tabii güzellikleri açısından Konya’nın turizm potansiyeli açısından önemli bir şehri. Beyşehir’in dinî ve tarihî yerlerini gezerken Eşrefoğlu Camii’nden sonra görülmesi gereken tarihi mekânların başında gelen Kubad-Âbâd Sarayı, muhteşem yapısı ve planıyla bütün dikkatleri üzerine çeker.

Beş kısımdan meydana gelen bir yapıdır. Hamamlı Köşk, Üç Mekanlı Yapı, Batı Köşkü, Kayıkhane, Küçük Saray ve Büyük Saray’dan oluşan Kubadâbâd Sarayı, bir yazıya sığdırılacak kadar küçük değil elbette. Koskoca bir saray ve etrafına kurulması düşünülen bir şehirden söz ediyoruz. Bu yapıyı bütünüyle gezdirmek isterdik. Lâkin, Büyük Saray bölümünde arkeolojik kazı çalışmasının devam etmesi sebebiyle kapalıydı. Mutfak kısmının bulunduğu ve bu sarayı yapan Selçuklu’nun Mimarcıbaşısı Sadeddin Köpek’in bıçaklanmak suretiyle öldürüldüğü Küçük Saray’ın kalıntıları üzerinde Prof. Dr. Mikail Bayram, bize hem saray hakkında hem de Sadeddin Köpek’in nasıl öldürüldüğüyle ilgili bilgiler verdi. Önce Kubadâbad Sarayı ile ilgili bilgiyi aktardıktan sonra bir devre damgasını vuran Sadeddin Köpek’in öldürülmesi olayını irdeleyeceğiz.

Aslında beş bölümden meydana gelen bir külliyeyle karşı karşıyayız. Yirmiye yakın yapısı ve surlarla çevrili olması dolayısıyla Kubâdabâd Sarayı ve Külliyesi, genel özellikleri itibariyle Edirne ve Topkapı saraylarına ön örnekliği açısından da büyük önem arzeder. Yâni bir yerde Osmanlı tarafından yapılan Edirne ve Topkapı sarayları, Selçuklu’nun yaptığı Kubadâbâd Sarayı örnek alınarak yapılmıştır, denilebilir.

 

SARAYIN KROKİSİNİ SULTAN ÇİZDİ

Arap seyyah İbni Bibi’ye göre; Sulçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat Kayseri’den Antalya’ya giderken Beyşehir Gölü çevresinin güzelliğinden etkilenmiş ve buraya bir saray yapılmasını emretmiştir. Sultanın av emiri ve aynı zamanda da mimarbaşılık görevini sürdüren Vezir Sadedin Köpek denetiminde ve sultanın çizdiği kroki doğrultusunda bu saray 1235 yılında yapılmıştır. Alâeddin Keykubat bu sarayı yaptırırken çevresine de bir şehir kurulmasını emretmiştir.

Yıkılan dış surlardan geriye bir şeyin kalmadığı kapıdan sarayın bulunduğu külliyeye adım attığınızda, sol tarafta saray ve kazı çalışmalarıyla ilgili bilgilerin yer aldığı büyük levhada; “Alâeddin Keykubat’ın burada yaptırdığı saray Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından keşfedildiği, ön kazıları yapıldıktan sonra 1949 yılında yayınlanmak suretiyle dünyaya tanıtıldığı bilgisi yer almaktadır. Külliyedeki ilk bilimsel kazıların 1965’de Prof. Dr. Katharina Otto-Dorn tarafından yapıldığı ve 5.200 m2’lik alana yayılan ve sarayları da kapsayan Selçuklu şehrinin planını ortaya çıkardığı ifade ediliyor. Arkeolog Otto-Dorn’un talebesi Prof. Dr. Rüçhan Arık ise, 1980 yılından itibaren kazıları yönetmekte ve yapıların ana birimlerini ortaya çıkarmaktadır.

Saray değişik amaçlı birimlerden meydana gelmiş bir yapı topluluğudur. Burada büyük ve küçük saray gibi yapıların dışında 16’ya yakın yapı kalıntısı, birbirlerinden çitlerle ayrılmış av hayvanları için bir park bulunuyordu. Ayrıca büyük sarayın altında göl kıyısında iki de küçük tersane yapılmıştı. Bütün bu yapı kompleksi bir surla çevrilmiştir. Bu yapıların en büyük özelliği de eyvanların yapılarda ön planda tutulmasıdır.

 

YARIN: Arkeolojik Kazı çalışmaları ve muhteşem Selçuklu çiniler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.