90’lar Türkiye’si tüketimle yeni tanışmaya başlamış, değer yargılarını servet azlığına ya da çokluğuna göre değerlendirmeye başlamıştı. Bu minvalde lüks içinde yaşayanların hataları ve yanlışları görmezden geliniyor, söyledikleri ve yaptıkları her şey bir karşılık buluyordu. Orta ya da alt sınıflar ise bu lüks yaşamlara imrenerek ve bir gün onlar gibi olma hayalleriyle ömür tüketiyorlardı. İşlerini parayla çözmeye alışmış olan, kendilerini daha çok bu servetleriyle anlamlı gör(dür)enler, varlıkları tükendiğinde tüm güçlerini kaybediyorlar, engellerle mücadele edemiyorlar ve yok olup gidiyorlardı.
Edebiyatımızın usta kalemlerinden Ayfer Tunç bundan yaklaşık 30 yıl öce yazmaya başladığı üçlemesinde toplumumuzun zihniyetindeki ve değer yargılarındaki değişim çizgisini odağa alıyor. Aynı zamanda ilk romanı olan Kapak Kızı, yirmi yıl sonra yazdığı Yeşil Peri Gecesi ve nihayetinde yeni çıkan Osman adlı romanından mürekkep bu üçlemede zihniyet değişimimizin merhaleleri tüm tarafları, sebepleri ve sonuçları, kısaca tüm boyutlarıyla gündeme taşınıyor..
Can Yayınları etiketiyle çıkan 504 sayfalık ‘Osman’ın merkezinde kaybolan bir kuşak, yiten umutlar ve bir ülkenin geleceği var. Üçlemenin önceki ilk iki kitabında daha çok romanın baş kahramanı Osman’ın karısı Şebnem’in yaşadıkları ve hisleri anlatılmıştı. Yaşamındaki sitemlerini ve sorgulamalarını üst perdeden anlatan dillendiren Şebnem, hayatla yüzleşmesinin neticelerini daha çok acımasızlık ve intikam yoluyla almaya çalışmıştı. Osman’ın hayatının yörüngesinde ise korku ve zayıflıkları var. Hatalarını ve kayıplarını talihine, babasına, sürekli bir şeylere bağlar Osman. Beklentileri, idealleri vardır ama pasiftir, kararsızdır, mücadele etmekten uzaktır, tam anlamıyla bir kaybeden namzetidir. Osman, Şebnem’in tam zıttıdır, yaşadıklarıyla yüzleşmekten hep kaçınır ve kaçışları ona çok pahalıya patlayacaktır. Osman bünyesinde yazarın anlattığı kaybolan bir kuşaktır, bizim hayatımızdır.
Ayfer Tunç, Cumhuriyet Kitap ekinde Osman’ı şu cümlelerle tanıtır okuyucuya: ‘Osman baskıcı ve narsistik bir karakter olan babasından dayak yiyerek büyüyen, kocasının baskısı altında, ezilmiş, sonunda genç yaşta kanserden ölmüş bir annenin oğlu. Gençlik çağının eğlenceli ve renkli olması babasının mensubu olduğu sınıftan ve maddi varlığından kaynaklanıyor. Bu şartlarda Osman’ın kendini değerli hissetmesi ancak maddi koşulları elverdiği sürece mümkün olur. (…) Osman’ın sevme gücünü anlamak için annesine, kibrini ve gösteriş tutkusunu anlamak için babasına, müzisyenliğine inancını anlamak için mensubu olduğu sınıfa bakmak gerek.’ (Cumhuriyet Kitap, 17 Eylül 2020).
Kendisine miras kalan serveti kısa sürede tüketen Osman, Tunç’un ifade ettiği gibi malı mülkü olmadan bir hiçtir adeta. Buna sevdiği kadın Şebnem’i yitirmesi eklenince kendisine ve çevresine maddi-manevi zararlar verecek, toplum için bir yük olacaktır.
Osman’ın gece yarısı bir kamyonun çarpması sonucu feci ölümü ile başlayan roman daha en baştan ölümü anlatan sert tasviri ve kamyon motifi ile dikkat çeker. Susurluk vakası ile akıllara kazınan, toplum sosyolojimizde önemli yer tutan kamyon motifi ile vitrinin oluşturulması isabetli bir roman girişi tercihidir. Bunun yanında romanın çeşitli bölümlerinde anlatılan adam kayırma, rant, siyasal gücün sınırları, liyakat, kamu sayesinde kısa yoldan zenginleşme gibi güncel göndermeler, verilmek istenen mesajlara ve çıkarımlara ciddi ve etkili katkılar sunuyor.
Ana karakter Osman dışında zengin, orta halli ve yoksul kimselerden oluşan geniş bir kişi kadrosu eşlik ediyor romana. İyi insanlarla birlikte verilen kötü karakterler, yukarıda bahsettiğimiz zihniyetin tüm taraflarını nelerle karşılaşacaklarını etkili bir şekilde gösteriyor okura. Yazar iyilere de kötülere de eşit yaklaşıyor, yüceltmiyor ya da alçaltmıyor kahramanlarını. Kötü karakterin en somut örneği Osman’ın kardeşi Teoman menfaatleri uğruna akla hayale gelmeyecek her şeyi yapmaya hazır, gözünü hırs bürümüş bir karakterdir. Teoman’ın servetle ilişkisi o kadar derindir ki, bu yolda babasına da, öz kardeşine her türlü oyunu oynamaktan çekinmez. Teoman karakteri üzerinden tüketimle yeni tanışmış bir toplumun kodlarını okuyabiliriz.
Diğer kişilere gelecek olursak; Kültüre ve sanata düşkün Osman’ın çevresinde yer aldığı sanatçı ortamları yerinde ve kararınca betimlemelerle okura gösterilir kitapta, kimi para sıkıntısı çeken, kimisi de zengin ailelerinin servetiyle geçinen ve varını yoğunu Osman gibi tüketen entel tipler olumlu ve olumsuz yönleriyle, objektif bir şekilde yer alır. Entelektüel ortamların anlatıldığı bu bölümlerde Tunç, Selçuk Altun gibi detaylara girmez, eser ve sanatçı isimlerini listeler halinde okuyucuya boca etmez. İki yazar arasındaki bir diğer fark da Tunç duyguları anlatmada daha başarılıdır, olay örgüsü daha canlıdır, vakaların sürekli devinim halinde olması okuyucunun anlatılanlara tam anlamıyla bağlanmasını, bir daha da kopmamasını sağlar.
&&&
‘Osman’ sadece heyecanlı vaka örgüsü, mesajını etkili bir şekilde verme özellikleri ile değil, kelime ekonomisi seçimleri ile de başarılı bir roman. Ayfer Tunç, bir başka usta romancımız Selim İleri ve yazar ve eleştirmen Erendiz Atasü gibi çağdaşlarının eserlerinde sıkça rastladığımız öztürkçe adına ortaya konulan ucube kelimelere yüz vermez. Süslü ve kapalı kelimeler, yerli yersiz kullanılan bezdirici ve uzun tasvirler, bir makale okunduğu intibaı uyandıran ansiklopedik ve gereksiz uzun bilgiler de yoktur ‘Osman’da.
Bir vakitler boş zamanlar eğlencesi olarak görülen, diğer edebi türlere göre daha hafif ve hobi gözüyle bakılan roman türü anlattıklarıyla geçmişten ders alınmasını ve bu çıkarımların geleceğe ışık tutma gayesi taşıyan etkili bir türdür. ‘Osman’ın yazarı Ayfer Tunç da bütünlüklü ve etkili romanıyla, adeta bir sosyolog, bir tarih uzmanı gibi olan bir milletin kültürel ve toplumsal değişimini kurgu diliyle etkili bir şekilde okura göstermiş ve bunlar üzerinde düşünmeye ilham olmuştur. Kolaj, postiş, bilinç akışı gibi modern teknikleri ustaca metne yediren Tunç, sürekli geri dönüş ve ileri atlamalarla romanı basitleşmekten kurtarmış, usta işi giriftliklerle eserinin niteliğini arttırmıştır.
Son zamanlarda okuduğum en güzel romanlardan biri olan Osman’ı hem tarih ve sosyolojiye meraklı olanların, hem de henüz Ayfer Tunç ve eserleriyle tanışmamış olanların büyük bir keşif iştiyakıyla okuyacaklarını düşünüyor ve tavsiye ediyorum.