Toprak ve su kullanımıyla ilgili düzenlemeler yeniden ele alınmalı

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Yıllardır üzerinde durduğum ve bu yazıma da konu olan “toprak ve su kullanımı” ile ilgili defalarca yazı kaleme aldım. Konunun önemini ortaya koymak için aklın, ilmin ve tecrübenin eseri olan düşünceleri bir defa daha ele almada fayda var diyorum.

Su ve toprak vatanı ile eşdeğerdir. Yurt tutmak, vatan olmak ve devlet kalabilmek için öncelikle üretim yapmak gerekir demiştim. Bu anlayış tez zaman da karşılık buldu ve ilgili bakanımızdan Devlet Başkanımıza kadar “tarımın devlete, bağımsızlığa eşdeğer” olduğu ifadesi iyice yerleşti. Öyle de, bıçak da kemiğe dayandı, susuzluk yani kuraklık kapımızı çalmaya başladı. Bu konu sadece Türkiye’nin değil tüm insanlığın meselesi olarak kendini gösterdi, daha da ağır şekilde göstereceği tartışılıyor.

Geçen hafta uçakla İstanbul-Şırnak yaptım. Yani Kuz-y-Batıdan, Güney-Doğuya 1250 km geçtim. Hava oldukça açıktı ve 10 bin metreden aşağılar ayna gibi görülüyordu. Daha önceden de kışın geçtiğin bu güzergâhta yüksek dağların üzerleri karlarla kaplı olurdu. Bu sene ne yazık ki Erciyes Dağının üst tepesi, kısmen de Torosların az bir bölümü hariç, her yer çıplak, hiç kar yoktu.

Bu sadece bir örnek. Bunun gibi yüzlerce örnek vardır. Konu anlaşıldı da ne yapılmalı, kuraklığa karşı nasıl bir yol izlenmeli diye düşünmek gerekmez mi? Konu sadece ülke çapında değil, dünya çapında önemini korusa da küresel-ısınma-iklim değişiklikleri-kuraklık denkleminden en çok etkilenecek (belki de en çoğu) ülkelerden biri de Türkiye’dir. Yani bu denklemden en zararlı çıkan Türkiye olabilir.

Geçen hafta Tarımsal Kalkınma Vakfında konu ile ilgili TAGEM Genel Müdürü Dr. Nevzat Birişik kardeşimizin sunumu vardı. Konuyu oldukça geniş bir bakışla ele alan Nevzat kardeşimiz mevcut durumu özetleyip geleceğe yönelik kaygılarının da dile getirdiği gibi, alınması gereken tedbirleri de sıralayarak bir kere daha konuyu tartışmaya açtı, diyebilirim.

Konunun önemine binaen bazı temel bilgiler veren Birişik: Gıda ve gıda güvenliği; kim neyi, ne kadar ve nasıl üretmeli; doğal kaynaklar nasıl korunmalı; gıda kaybı ve israf; tarımsal eğitim ve Ar-Ge faaliyetleri; destekleme politikaları; tarımsal dış ticaret; kırsalın öncelikli sorunları; üreticinin ve tüketici beklentileri ve geleceğin tarımı nasıl olacak diye sordu. Bu başlıkların tümü insan (hatta canlı) hitap ediyor ve gıda üretimine dayanıyor. Sonuçta konu üretim yani tarıma bağlanıyor.

Bilgiler birbirini sıralıyor. Dünyada 13 milyar ha alanın sadece 1.3 ha’ı tarım alanı. Bu alandan şimdilik 8 milyar insan gıda sağlıyor. Gelecekte nüfus da, tüketim de daha artacak. Üretim eşit dağıtılsa bu haliyle tüm insanlığa yetecek, ancak 1 milyar insan aç ve 600 milyon obez var. Öte yandan dünyada üretim, sanayi ve tarımda kullanılan tüm su kaynaklarının ancak % 1.5 kadarı tatlı su.

Yine değişen, gelişen son 200 yılda daha da zenginleşen dünya kendi geleceğini berbat etmede acele ediyor. Küresel değişiklikler (iklim, kuraklık) tüm insanlığı etkiler görülüyor ve insanlığı ve tarımdan kaynaklanan medeniyeti tehdit ediyor. Tarihi şimdiki bilgilere dayalı olarak 15 bin senelik bir geçmişi olan insanlık son 200 yılda enerji tüketimini 22.5 kat, gıda tüketimim 2 artırarak (bunun için de fosil yakıtları kullanarak) başka bir felakete yol açıyor.

Tüm bunlar doğru ancak, küresel anlamda giderek artan sıkıntılar. Üretim kaynakları (su ve toprak) sınırlı, tek artan çevre problemleri. Dünya ve ülkem ölçeğinde alınacak tedbirler var. Başta su ve toprak kullanımı keyfiyete bırakılamaz, bırakılmamalı da. Gıda kaynaklarının kullanımı açısından tüm dünya bir ülke, bir ülke de bir şehir gibi görülmeli. Böylece sürdürülebilir gıda için tedbirler hemen ve programlı olarak alınmalı. Zaman keyif ve lüks zamanı olarak görülmemeli, aksine doyacak kadar üretim ve de israfsız tüketim olmalıdır.

Toprak ve su kaynakları açısından tek dünya 8 milyarın, tük ülkem de 85 milyonun ortak malıdır. Zengin ülke ve insan anlayışı burada geçerli olmamalı. Senede 3 bin ton su tüketen beyaz adam Afrika’da susuz kalan kara adamın hakkında tecavüz etmemelidir. Bu anlamda üretimin gerçek sahibi olan üreticiler aşağılanmamalı, hak ettiği itibarı yeniden kazanmalı. Üretici suyu ve toprağı ekonomik kullanma ve sürdürülebilirlik için bu konuda siyasileri kalıcı kararlar almaya zorlamalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.